23 Mayıs 2018 Çarşamba

EMİYOR MU KİTAP ÖZET

Emiyor mu? Özeti
Hande Birsay Emiyor mu?


Hande Birsay, Emiyor Mu? kitabında çocuğun olduğunda etrafta ki insanlardan gelecek her türlü müdahaleyi komik bir dille eleştirmiştir. Kısa yazılardan oluşan bu kitapta en hoşuma giden yerlerden sizlere bahsedeyim:

Önce biraz başlangıçtan bahsedelim;

Bu zamana kadar en iyi anne bedduası: "Allah sana, senin gibi çocuk versin"dir. Başlarda herkes gibi yazarımız da; 'inşallah daha ne isterim, ne güzel kendim gibi bana benzeyen çocuk' diyerek mutlu olur. Bu onun için bir iltifattır. Fakat planladığı ise tam olarak bu değildir. Aslında ona göre bu işe yıllardır hazırlıklıdır. Gözlemliyor, kınıyor; duyuyor, kınıyor; okuyarak öğreniyordur. Çünkü annelik okuyarak öğrenilecek bir şeydir. Daha çocuk yokken olduğu zaman yapıp yapmayacaklarının listesi kafasında hazırdır. Çünkü annelik planlayarak olur. Çocuk, anne bana yapma derse yapmayacak, ye derse yiyecek, uyu derse uyuyacaktır. Çocuğunu avmlere götürmeyecek, televizyon belli bir yaşa kadar olmayacaktır. Anne olmak demek kendini salmak demek değildir. Hamilelikte alınan 5-6 kilo doğurunca emzirmeyle verilir nasılsa. Bir gün anne olunca her şey değişir. Hamileliğini öğrendiğinde bebek iki aylık; doğduğunda ise yedi aylıktır. Doğum yaptığında öyle bahsedildiği gibi anneliğe hazır değildir. Hatta başta biraz korkar ve anlamaya çalışır. Hayal ettiğinin beş katı kilo alır. Kerem ise öyle her şeyi yememiştir. 'Eve sokmam, modası geçti' dediği tüm yelek, patikler bir bir eve girmiştir. Televizyon izlenmeyecek dediği halde tüm çizgi filmler ezberlenmiştir. Yapmam dediği ne varsa hepsini yapmıştır. Yeri gelir bir de cephede yeni anne detektörleriyle savaşır. İlk aşama, bekarlar için evlilik ne zamandır. İkinci aşama, evliler için çocuk ne zaman ve üçüncü aşama ise kardeş şarttır.

Porselen vazo değilsiniz sadece hamilesiniz;

Bizim gibi geleneksel memleketlerde hamile olmak demek; dokuz ay boyunca pamuklara sarınıp yatmak demektir. Aslında yemek yemek ne kadar doğalsa, hamile olmakta o kadar doğal bir şey. Kendimizi kasmaya hiç gerek yok. Yazarımız ise rahat bir hamilelik geçirmiş; rahat anne rahat bebek mottosunu benimsemiştir. Bu kitapta da kendi rahat hamileliği ile bizleri bunalıma sokmaya ve kendini daha iyi hissetmeyi amaçlamıştır. Çünkü mükemmel annelik bunu gerektirir.

Bebeğimi beklerken;

Hamileliğin en güzel yanı, yapılacaklar listesidir. Bebek odası hazırlamak dünyanın en eğlenceli işidir. Yazarımız, bebek odasında pastel tonları seçmiş ki; bebeği daha huzurlu uykuya dalsın ve onun için dinlendirici olsun. İç mimarı ise tam da hayal ettiği odayı yapmıştır. Bazen bakarken yorulduğu bebek odaları görüp, unutmak için birkaç saniye gözlerini kapatması gerekmektedir. Çünkü o odalar hayvanat bahçesi mi bebek odası mı? belli değildir.

Kitaplardaki gibi çocuk büyütmek;

Hamile arkadaşları "Hangi kitapları alalım?" diye sorduğunda; cevabı hepsini alın oluyormuş. Çünkü kendisinin de okumadığı kitap kalmamış. Üstelik çokta yardımcı olmuş.

Kerem bebekken saat başı uyandırmış, bazen de uyuyan çocuğu uyandırmak istememiş. Ağladığında ona ihtiyacı olduğu için kucağına almış, bazen de alışır diye almamış. İnatlaşma anlarında başta göz hizasına inerek sabırla anlatmaya çalışmış, sonra da ilgilenmemiş ki sussun. Anaokuluna vermiş, almış, sonra tekrar vermiş. Disiplinler ve ekoller üstü bu füzyon eğitim sistemleri ile Kerem'i kurup kurup döndürüyorlarmış.

Çocukla kuaför keyfi;

Anne babaların en zorlandığı şeylerden biri kuaför. Yazarımız ise, yine keyifli bir ortak zamanı zorluğa dönüştürenin anne babalar olduğunu düşünmektedir. Çocukların saçlarını kestirmemesini ise kesinlikle anlamamaktadır. Geçen gün kuaför de bir çocuk görmüş. Çocuk ağlayarak eve gitmek istiyormuş. Annesinin rüşvet vermesi ise hiçbir şekilde ise yaramamış. Sonra da annenin rüşvet vermesinden tutun da çocuğun saçına kadar kınamış. Sonuçta herkes anne olacak diye bir şey yok.

Telefon mu pırasa mı?;

Çocuğun telefonla ilişkisi anne babanın elindedir tabi ki. Uzmanlara göre; iki yaş öncesinde çocuğun telefon, televizyon ve tabletten uzak durması gerekmektedir. Kerem'in yanında ellerine hiç telefon almazlarmış. Kerem yemek yemiyor diye eline telefonu asla vermiyorlarmış. Onun yerine pırasa teklif ediyorlarmış ki, ilgisi başka yere kaysın.

Erkeklerin özel gün merakı;

Erkeklerin organizasyonlardan kaçtığını, söylendiğini, evde oturmak istediklerini ve her organizasyonu fikir aşamasından itibaren tek başına planlayan kadınlar varmış. Bunlara oldukça şaşırarak üzülmektedir. Onlarda her özel gün coşkusu ortaktır. Her zaman, daima.

Her şey eskisi gibi;

Çocuk yapma konusuna gelince ilk akla gelen şey; eskisi gibi gezip gezemeyeceğimizdir. Yazarımız, her şey de olduğu gibi bu konuda da hayatlarından taviz vermemiştir. Çocuktan sonra da bekar veya evli arkadaşları ile konserler, gezmeler planlayıp uygulamıştır. Çocuğunu kucağına almak isteyene ise hemen öyle vermemiştir. Uzunca bir süre düşünüp sonra vermektedir. Çünkü çocukları büyüdü, kucakları boş diye hemen verecek değillerdir. Biraz oynamalarını izler, bir beş saat sonra geri alırlar.

Kapatırken;

Geleneksel ve dijital medyada, sosyal medyanın hızla yükselişi ile annelik hakkında bilenden bilmeyenine, uzmanından uzman olmayanına kadar herkesin bir bilgisi, fikri vardır. Anneliği anlattıkları gibi sanıyoruz, ona göre yaşamaya çalışıyor ve başaramayınca üzülüyoruz. Yazdıkları ile aslında anneliğin, bu yazdıkları gibi olmadığını, sadece yaşayarak olduğu gibi öğrenilmesi gerektiğini anlatmaya çalıştı. Mükemmel anne olmak değil aslında, iyisiyle kötüsüyle çocuğunu iyi bir birey olarak büyütmektir.

Kapanışta Hande Birsay'ın dediği gibi annelik yazılarak öğrenilecek bir şey değildir. Herkesin anneliği birbiriyle aynı olacak diye bir şey yoktur. Emiyor mu? Mükemmel Annelik Beni Teğet Geçti, şakalaşarak, ciddiyetten uzak anlatımıyla benim çok hoşuma giden bir kitap oldu. Özellikle çevremiz de bu tarzda çok insan olduğunu fark etmemi sağladı.

4N1K 2 KİTAP ÖZETİ

4N1K 2 Özeti
Büşra Yılmaz 4N1K 2


Büşra Yılmaz, dört erkek ve bir kızın hayatında ki maceralara kaldığı yerden devam ediyor. 4N1K ile Yaprak ve diğerlerinin eğlenceli hayatları anlatılmaktadır.

Rengarenk bir sürü balon hayal edin ve bu balonların içi en sevdiğinizin kokusu ile dolu. Öyle hayal edin ki; Yaprak adında bir genç kızın, yavaş yavaş kalbine girmiş ve tam da kalbinin ortasında patlamış bu balonlar.

Oğuz, Sinan, Gökhan, Ali ve Yaprak, hayat onları çocukluklarında karşılaştırmış ve birlikte bugüne kadar getirmiştir.

Oğuz: Hiçbir şeyi ciddiye almayan etrafındakilerle ve hayatla her koşulda dalga geçen bir karakter...

Sinan: Hayatının kadınını bulmak için birçok oyuna başvuran...

Gökhan: En küçük bir olayda bile sinirlenebilecek bir yapıya sahip...

Ali: Ağırbaşlılığı ile her şeyi dozuna göre yaşayan, grubun en sakin ve aklı başında olan üyesidir. Yaprak'a kör kütük aşık olması haricinde...

Yaprak: Aşka dair hiçbir şey bilmeyen ve Ali'nin aşkı içinde ne yapacağını bilemeyen bir karaktere sahiptir.

Yaprak ve Ali aralarında ki ilişkiyi henüz diğerlerine açıklayamamıştır. Bunun sebebi; belki de daha kendileri de aralarında ki bu garip duyguyu kabullenemediği içindir. Yaprak ve Ali'de diğerleri gibi arkadaşlardır. Ta ki Ali'nin, Yaprak'ı on iki yıl sevdiğini söylemesine kadar. Ali, Yaprak'a duygularını açtıktan sonra, Yaprak'ta Ali'ye karşı boş olmadığını hissetmiştir. Fakat çocukluğundan beridir birlikte büyüdüğü Ali'ye; artık ne tam anlamıyla arkadaş gözüyle ne de sevgili gözüyle bakabilmektedir. Yaprak, bu günlerde olayın gerginliğini yaşarken, bir de üzerine Ali ile olan ilişkisini diğerleriyle paylaşamadığı için ekstra gergin bir haldedir. Yaprak, Ali ile baş başa gelmekten çekinmektedir. Bunu nedeni ise; Ali'den utanması ve diğerlerinin hiçbir şeyden haberinin olmaması yüzünden panik yapmasıdır. Ali'nin kocaman aşkına karşılık, Yaprak'ın içinde yavaş yavaş filizlenen o masum hissi yalnızca içlerinde yaşarlar. Ali'den haberi olan bir tek kişi vardır: o da Yaprak'ın komşusu olan Tuna'dır. Tuna ve Yaprak, aslında birbirini seven ama bir türlü anlaşamayan iki arkadaşlardır. Tuna ve Yaprak, merdivende konuşurken arkalarından bir kız sesi yankılanır. Bu yankılanan ses, Tuna'nın eski kız arkadaşı ama bir türlü ilişkilerinin bittiğine ikna olmayan Gökçe'dir. Gökçe, Tuna'ya takıntılı olarak her zaman peşinde olan bir kızdır.

Tuna ve Yaprak, Gökçe'nin oradan gitmesi için kısa süreli bir oyun oynamak zorunda kalırlar. Yaprak, Tuna'nın misafiri olduğunu Gökçe'ye inandırmaya çalışır. Güçlükle de olsa Gökçe sıkıntısından kurtulurlar. Yaprak, okuldan eve dönmüştür. Odasında dinlenmeye çekildiği sırada; pencereden dışarı bakarken kafasına kapüşonunu geçirmiş, şemsiye ile bekleyen birini görür. Koşar adımlarla aşağıya iner. Fakat kapalı bir şekilde kapının kenarına bırakılmış bir şemsiye ve yanındaki not haricinde hiçbir şey göremez. Notu yazan kişinin Barış olduğunu anlayan Yaprak, ya Barış'ın peşinden gidecek ya da yağmurlu günlerde kendisine bile gitmesini istemeyen Ali'ye söz verdiği gibi eve geri dönecektir. Ne yapacağını düşünüp içinden çıkamadığı anda Tuna belirir ve ''uzun arkadaşını sobelemek istersen sokağın bitimindeki çocuk parkında'' diyerek Yaprak'ı cesaretlendirir.

Barış ve Yaprak aynı okuldadır. Barış'ta, Ali gibi Yaprak'a duygularını açıklamıştır. Fakat Yaprak'tan bunun karşılığını alamamıştır. Yaprak, Tuna'yı dinleyerek parka gitmiş ve Barış'ı, orda bir salıncakta otururken bulmuştur. Yaprak ve Barış bir süre konuşup sustuktan sonra yağmur yağarken öylece sallanırlar. Yaprak, tekrar konuşmaya karar verdiğinde Barış'ın son umutlarını da bitireceğini bildiği için konuşmakta kararsız kalır. Aralarındaki konuşmadan sonra Barış'a Ali'yi sevdiğini söyleyen ama aynı zamanda da Barış'ı da kırmak istemeyen Yaprak, koşar adımlarla eve dönmüştür. Geç kaldığı içinde annesinden iyi bir azar işitmiştir. Yaprak, tekrar odasına çekilmiş ve olanları anlamlandırmaya çalıştığı sırada bu defa pencerede Ali'yi görür; annesi ve babası uyuduğu için onu sessizce odasına alır. Ali, Yaprak'ı Barış'la olduğu sürede bir çok kez aramış, ulaşamayınca merak edip gelmiştir. Uzun zaman sonra baş başa kalmak Ali'ye de Yaprak'a da iyi gelir. O gece hava aydınlanana kadar birlikte pencereden yarım manzarayı izlerler. O manzara dünyanın en güzel manzarasından daha güzeldir Ali ve Yaprak için...

Gökhan, depresyonda olduğu için evden çok fazla dışarıya çıkmamaktadır. Yaprak, Ali, Sinan ve Oğuz, Gökhan'ı ziyarete giderler. Oğuz ve Sinan'ın girdiği iddia sonucu; Oğuz yaptığı türlü oyunlarla Gökhan'ı iyice sinirlendirir. Gökhan sinirlenmeyeceğine ve küfür etmeyeceğine dair kendine söz vermiş olsa da, dayanamayıp küfür etmeye ve Oğuz'a saldırmaya başlar. Tam bu sırada odaya Gökhan'ın annesi Hale girer. Oğlunu o halde görünce psikoloğa göndermeye karar verir. Oğlunun eski kız arkadaşı Merve yüzünden bu halde olduğundan yakınırken; konunun Merve'ye gelmesi Gökhan'ı daha da sinirlendirir. Ertesi günün sabahında Gökhan'ın keyfinin yerine gelmesi için abur cubur almış, onun evine doğru giderken; Gökhan'ı bir otobüste görürler. Ellerindeki poşetlerle otobüsün peşinden koşmaya başlarlar. Otobüse durduğu durakta yetişirler. Gökhan'ı annesinin ısrarlarına dayanamayıp psikoloğa gittiğini öğrenirler.

Gökhan seansa girmiş ve psikoloğa Merve'yi ve yaşadıklarını anlatmış, biraz da olsa rahatlamıştır. Bu sırada Oğuz ve Sinan; her zaman olduğu gibi hastaneyi karıştırırlar. Yaprak ve Ali; diğerlerini bulup, seansa onlarda dahil olur. Psikolog, her birinden birlikte yaşadıkları bir anıyı anlatmalarını ister. Fakat her birinden bir önceki anlatılan anıdan daha eski bir anıyı anlatması koşuluyla.

Hepsi bibirinden eski ve komik anılarını anlatarak o günlere geri dönerek kahkahalara boğulurlar. Oldukça yoğun bir hafta geçiren Yaprak, okula gitmiş ve o gün kütüphane nöbetçisi olduğunu öğrenerek rahatlamıştır. Başına geleceklerden habersiz bir şekilde...

Yaprak, o gün kütüphanenin olduğundan daha yoğun olduğunu fark eder. Okulun bitmesine yakın kitap alma trafiğinin yavaşladığı sırada içeriye Barış ve arkadaşları girer. Arkadaşları Barış'ın sarhoş olduğunu, onu kütüphanede bir kaç ders saklaması gerektiğini söylerler.

Ali ve diğerleri ders aralarında Yaprak'ı ziyarete gelirler. Yaprak, durumu zar zor idare etmeye çalışsa da; Oğuz'a yakalanır. Barış'a yardım ettiğini söylemeye çalışsa da Oğuz, her şeyi yanlış anlar. Ders bittikten sonra pizza yemek için sözleşmişlerdir. Oğuz, Yaprak'ı diğerleri basmasın diye kütüphaneye kilitler. Yaprak'a da yanda ki kafeye gittiklerini ve işi bitince haber vermesini, onları çıkarmaya geleceğini söyler. Yaprak hariç diğerleri okulun yanındaki kafeye geçerler. Ali, Oğuz'un telefonundan Yaprak'a attığı mesajı görür görmez kütüphaneye gider. Barış ve Yaprak'ı birlikte görür. Yaprak, Ali'nin sinirlenip kızacağını düşünürken; Ali'nin bu duruma sessiz kalışı Yaprak'ı daha fazla üzer.

Bir süre sonra Yaprak, Ali ile aralarındaki buzları eritmek ve ona sevgisini göstermek için bir şeyler yapmak ister. Bunun üzerine Barış'tan yardım alır. Barış, Yaprak'a görevler verir ve bunun sonucunda da Ali ile aralarının düzeleceğini söyler. Fakat her görevin sonucunda da Yaprak'tan bir kanıt istemektedir.

Görev 1: Ona özel bir hitap şekli kullan.
Görev 2: Onu kıskandığını belli et. Sürekli merak ettiğini göster.
Görev 3: Onunla baş başa dışarı çık.
Görev 4: Ona büyük bir sürpriz yap.

Barış, bu görevleri Yaprak'a sırasıyla verir ve Yaprak, görevleri başarılı bir şekilde yerine getirir. Bu sırada Sinan'ın abisi Kerem'in sevgilisinin hamile olduğunu öğrenirler ve düğün hazırlıkları başlar.

Kerem ve Lale'nin; düğününe bir kaç saat kala Yaprak hariç diğerleri içmeye başlarlar. Yaprak, düğün boyunca türlü maceralarla kendi gibi çılgın olduğunu düşündüğü arkadaşlarını idare etmeye çalışır. Lale'nin nikah sırasında doğum sancısı başlar ve hastaneye kaldırılır. Düğün sonunu hastanede bitiren bir ekip için unutulmayacak bir anı daha olur.

Üst üste yaşadıkları bu olaylı günlerin ardından ekip olarak okula devam etmeye başlamışlardır. Yaprak, yıl sonu ödevini yapmak için Ali'nin biyoloji kitabını alır ve karıştırırken arasında bir kağıt ve içerisinde el ile çizilmiş bir harita bulur. Harita da kütüphaneyi tarif eden bir yol... Yaprak, haritada ki yolu takip ederek bir not ile karşılaşır. ''Bu ayakkabıyı hatırladın mı? Okulun ilk günü gökten düştü masalı başlatman için bir işaret gibi.''

Bunun üzerine Yaprak, Barış'ı arayıp çok acil kütüphaneye gelmesini söyler. Barış, okulun ilk günü Yaprak'ın camdan fırlayan sarı küçük bir bez ayakkabısının olduğunu, arkadaşlarıyla birlikte eğlenmek için hemen ayakkabıyı alıp çantasına attığını ve Yaprak gidip ona ayakkabısını sorduğunda görmediğini söylediğini ve Yaprak'a o gün aşık olduğunu anlatır. Yaprak için yaptıklarını anlatır. Yaprak, ağladığından dolayı güçlükle konuşsa da Barış'tan defalarca özür diler. Barış, mezun olacağı için bu konuşma Yaprak ve Barış'ın son konuşması olmuştur. Yaprak, Barış'a ''hoşça kal sırık oğlan ne olursa olsun hayatımda iyi ki vardın'' diyerek veda eder.

Yaprak'ın Barış'la konuşmasının üzerinden bir hafta geçmiş olmasına rağmen içini kemiren bir şeyler vardır. Ali'ye haritayı onun mu sakladığını yoksa bir hata mı olduğunu sormak için sabırsızlanır. İçindeki bu karmaşaya son vermek için Ali'ye bir mesaj atarak onu okulun arka bahçesine çağırır. Haritayı saklayıp, saklamadığını sorar. Fakat Ali, konuyu yanlış anlar ve aralarında bir tartışma başlar. Ali, haritayı defterinin arasına koyduğunu ve unuttuğunu söyler. Aralarında ki tartışma dudaklarının buluşmasıyla son bulur.

Bu sırada Gökhan hayal kırıklığıyla Ali ve Yaprak'ı izlemektedir.

Büşra Yılmaz'ın 4N1K2 kitabı, beni kimi yerinde güldürdü; kimi yerinde içimi burktu. Lise çağında ki gençlerin komik, birbirine bağlı, değerli hayatlarını mizah ile anlatılmıştır. Bu yüzden biraz gülmeye ihtiyacı olanların ya da eğlenmek isteyenlerin okumasını tavsiye ederim.




4N1K 2 Konusu
İnternet üzerinde yazdığı hikaye ile bir anda büyük beğeni toplayan genç yazar Büşra Yılmaz, 4N1K ile okurları ile gerçek bir kitap vasıtası ile buluşmuştu. Ünlü yazar hayranlarını fazla bekletmiyor ve serinin ikinci kitabı olan 4N1K 2 On İkiden Sonra ile yeniden okurlarının karşısına çıkıyor.

4N1K 2 romanında Yaprak, Ali, Oğuz, Gökhan ve Sinan’ın maceralarını okuyoruz. Karakterler kendi hayatlarını düzene sokmaya çalışırken yine günümüz gençlerinin hayatlarını mükemmel bir şekilde ele alıyor ve onların günlük sorunlarını eğlenceli bir şekilde okurlara sunuyor.

19 Mayıs 2018 Cumartesi

Aşkın Ölüm Hali Özeti

Aşkın Ölüm Hali Özeti

Pınar Çağlayan Aşkın Ölüm Hali

Aşkın Ölüm Hali Nehir için Kaan'ın onda nasıl tükendiğini anlattığı bir hikayedir.

Kaan ve nehir aşkı ilk görüşte aşk mıydı? İlk Kaan görmüştü Nehir'i. Nehir'in öğretmenliğe başladığı ilk günlerdir. Kaan'ın gönlüne okulun bahçesinde çayıyla bir bankta otururken düşer. O günden sonra Kaan, Nehir'i ne izlemeyi bırakabilir ne de düşünmeyi. Psikoloji öğretmeni olarak devam ettiği okulun yanı sıra, iyileştirme merkezlerinde danışmanlık yapmaktadır Kaan. Sonunda Nehir'den arkadaşlarına da bahseder. Fakat Nehir'le bir türlü konuşamaz. Sonunda konuşmaya karar verdiğinde hiç güzel karşılık alamaz. Aklına ilk gelen soru, kalemi olup olmadığıdır. Halbuki cebinde dört tane kalem vardır. Hepsinin suya düştüğünü söylese de Nehir inanmaz. Onun gibi popüler biri ya dalga geçmek için gelmişti ya da arkadaşları ile iddiaya girmiştir. Öfkeyle kalkıp uzaklaşır.

Uzun bir süre sonra o gün ikisinin de dersi yoktur ve aynı katta nöbetçidir. Bir anda bir bağırış ile arkadaşları tarafından tutulan bir genç kız getirilir. Kız intihar etmiştir. Kaan, hemen onu alarak revire götürür. Sonra da ambulans gelir. Kaan'ın bu kadar ilgili olması ve sonrasında bahçede ki konuşması, aslında bahsedildiği gibi biri olmadığını anlamasına sebep olur. Günler geçtikçe Kaan da Nehir'in içinde yer etmeye başlar.

O gün okulda Nehir, edebiyat sınavı yapacaktır. Sınav sırasında bayılır. Onu hastaneye götürürler. Uyandığında yanı başında Kaan vardır. O anda birbirlerine açılarak, sevgili olurlar. Ne güzel şey insanın sevdiği kişiden karşılık bulması. Ertesi gün Nehir, Kaan'dan ses çıkmayınca; liseden yakın arkadaşı Burcu ile buluşur. Kaan arar ve nerede olduğunu sorar. Nehir sen ne yapıyorsun diyemeden, Kaan telefonu kapatır. Tamamen kapatmıştır. Canı sıkılan Nehir eve gider. Eve gittiğinde Kaan'a yazar ama oldukça gergin bir cevap alır. Ertesi gün Kaan, Nehir'e mesaj atar. Bir saat sonra almaya geleceğini söyler. Nehir'de, kardeşi Deniz'i okuduğu şehir Ankara'ya yolcu ettikten sonra görür. Hemen hazırlanır ve buluşurlar. Sahil kenarında otururken Nehir ne kadar konuşkansa, Kaan o kadar içine kapanıktır. Nehir ona ailesini sorduğunda, ailesinin olmadığını öğrenir. Nehir ise ona artık kendisinin olduğunu söyler. Fakat Kaan bunu acıma olarak algılar. Yol boyunca havadan sudan güzel bir sohbet etseler de eve gidince mesajlaşırken yine bir sıkıntı çıkar. Kaan sürekli Nehir yazmadı diye hiddetlenmektedir.

Zaman ilerledikçe Nehir ve Kaan'ın dengeleri de değişmeye başlar. Bazı günler birbirlerini görmüyor, bazen kısa konuşuyor, bazense tamamen susuyorlardır. Nehir, yaz tatili yaklaşırken plan yapmaya başlar. Kaan, tek başına gidemeyeceğini söyler. Nehir ise gideceğini inat etse de Cansu diye arkadaşı ve annesi ile Adaya gider. Kaan Nehir'e fotoğraf atma, açık giyinme der. Üstüne bir de inşallah yağmur yağar der ve dediği tutar. Sadece ilk gün denize girdikten sonra üç gün aralıksız yağmur yağar. Hatlar bile çok olmadığından Kaan'a yazamaz. Ertesi gün dönecekleri için o gece barda kız kıza eğlenip, sorunsuz eve gelirler. Ertesi gün de dönerler.

Nehir döndüğünü haber vermesine rağmen, Kaan'dan soğuk bir günaydın mesajı alır. Çalıştığı yere gittiğinde izinli olduğunu öğrenir. Arkadaşı Alp ile karşılaşınca ona sorar. O da Kaan'ın onu arayacağını söyler. Alp, arkadaşları Buğra ile Kaan'ın yanına gider. Kaan kapıyı bile açmadan iyi olduğunu söyler. Evde çalışmaktadır. Çalıştığı zamanlar ise telefonu kapatır. Ertesi gün Kaan'ın izninin bittiğini bildiği için yanına gider. Tatilde yazmadığı için Kaan onu kendinden uzaklaştırarak cezalandırmaktadır. Nehir aslında Kaan'ı çok sevmektedir. O gün oradan kapıyı çarpar, gider. Bir süre ise hiç konuşmazlar. Bir gün Can diye dostu arar. Çıktığı mekana gelmesini ister. Zor da olsa kabul ettirir. O akşam Can'a olayı anlattığında; Can ondan uzaklaşmasını ister. Çünkü arkadaşını kaybetmek istememektedir.

Ertesi gün Kaan, Nehir'in gönlünü almaya gider. Konuşmalarının ardından ilişkileri biraz daha normale döner. Müdür Bey, Nehir'in sosyal medya üstündeki yazılarını okumaktadır. Ona yeğenini önerir. Ahmet Bey ile iletişim kurduktan sonra onun fikirleri ile bir kitle oluşturmak için, internet sayfası açmak ister. Fakat Kaan'dan dolayı ne yapacağını bilemez. Yakın arkadaşı Burcu ile düşündükten sonra sayfayı açar. Ertesi gün Kaan ile buluşarak anlatır. Başta kızsa da sonra araları düzelir. Fakat Kaan paylaştığı her şeyi beğenen Ahmet'in farkındadır.

Eylül ayı geldiğinde Kaan, İngiltere'ye kabul edilir. Nehir'e de onunla gelmesini söyler ama Nehir ailesini bırakamaz. Kaan'ı ise orada Pelin diye bir kız karşılayacaktır. Nehir'de şimdiden o kızı araştırmıştır. Aralarına giren mesafe ile başta birbirlerine bağlanmış gibi gözükürler. Nehir, Kaan'ın gidişi ile kendini yazılarına verir. Bu arada Ahmet ile daha yakın arkadaş olurlar. Kaan ise gün geçtikçe daha da hırçınlaşır. Nehir alttan alsa da Kaan değişmeye başlar. Nehir'in bir yazı paylaşması ve Ahmet'in altına yazdığı yorum ile her şey değişir. Sabah uyandığında Kaan'dan mesaj gelmiştir. Mesajda hemen Ahmet ile sevgili olduğu gibi bir sürü kötü cümleler yazmaktadır. Kaan öfkesinin kurbanı, Nehir ise gururunun kurbanı olur. Bu olaydan sonra annesinin yanından ayrılarak yeni eve çıkar. Ahmet ile de ilişkisini keser. Bir ay kimseyle görüşmedikten sonra Burcu gelir ve yarışmadan bahseder. Nehir bir kez daha kalemi eline alır. Yarışma da ödül kazanmıştır. Ödüllerin verildiği gün Mert diye biriyle tanışır. Burcu numarasını alsa da aslında Nehir içindir. Can ve Burcu ikisini buluşturur. Yoğun ısrarları ile sonunda görüşmeyi kabul eder. Buluşma günü buluşacakları yere gittiğinde, burnu kanadığından evine çağırır Mert. Bunu yanlış anlayan Nehir; Mert, Can ve Burcu'ya çok sinirlenir. Fakat Mert'in mesajı ile ona yanlış yaptığını anlar. Sonunda Kaan ile hikayesini yazdığı kitabın sonunu getirir. Hatta bir yayınevi ile anlaşarak kitabı basılır. Bir kitabını Kaan'ın İngiltere'deki adresine yollar. Fakat kitap Pelin'in eline geçer. Kaan hiç görmez. Kitabın basılması ile güzel mesajların arasında, bir kötü mesaj vardır. Pelin'den gelmiştir. Kaan'ın peşini bırakmasını birlikte döneceklerini söyler. Nehir Kaan'ı kalbinden atmak ister. Kaan sonunda ülkeye döndüğünde kitabı görür. Nehir'i arar ama numarasını değiştirmiştir.

Mert ise Nehir'e sürpriz doğum günü yapar. Orada da evlenme teklifi eder. Nehir de kabul eder. Gün geçtikçe Mert'e daha çok ısınır, daha çok sever. Nehir sonunda Kaan ile karşılaşır. İkisi de birbirlerine tüm kinlerini kusarlar. Kaan bu olaydan sonra Bursa'ya taşınır. Mert ile Ankara gezisinde uyaya kalması ile Kaan'ın öldüğünü görür rüyasında. Fakat rüyadır. Nehir Mert'ten özür dileyerek hep yanında olacağını söyler.

"Bir bir gidenler senin sınavın olurken, en son gelecek olanda sonunda hak ettiğin, nasibin olacaktır."

Aşkın Ölüm hali kitabı bana göre basit bir dille yazılmıştı. Anlatılan aşk ise beni baya sıktı. Özelikle Kaan karakteri beni sinir etti. Kitabın dili oldukça yalın, akıcı. Çok beğenerek okuduğumu söyleyemeyeceğim. Yine de okunmayacak kadar da kötü değil. Bu tarz kitap okumayı sevenler okuyabilir.

18 Mayıs 2018 Cuma

Doğan Cüceloğlu Evlenmeden Önce Özeti

Evlenmeden Önce Özeti

Doğan Cüceloğlu Evlenmeden Önce

Doğan Cüceloğlu bilindiği üzere alanında oldukça başarılı bir psikologdur. Kırktan fazla bilimsel makalesi ve yazdığı birçok kitabı bulunmaktadır. Özellikle İletişim Psikolojisi üzerine yaptığı çalışmalar dikkat çekmektedir.

Evlenmeden Önce yazarın sevilen kitaplarından biri olarak son dönemde sıkça gündeme geliyor. Doğan Cüceloğlu’nun kitaplarının genel tarzında oldukça yoğun bir bilgi akışı vardır. Kitabı okuduğunuzda o alan ile ilgili yeni ve çeşitli birçok bilgi edinmiş olursunuz. Bu kitabı da evlilik öncesi, evlenme kararı, evlenilecek kişi seçimi ve evlilik sonrası konularda ufuk açıcı çok sayıda bilgi ve öneriye sahip.

“Evlilik bir çiçekçi dükkânı gibi farklı olanaklar sunar; çiçeklerden nasıl bir buket yaratacağınız size kalmış…” yazıyor kitabın arka kapağında. Son derece haklı ve doğru bir tespit aslında. Kitapta en çok vurgulanan konu evlilik öncesinde çiftlerin evlilikte olabilecek çatışmaları önlemek için önceden her şeyi net ve açık bir şekilde konuşması gerektiğidir. Flört döneminde tolare edilebilen davranışların evlilik içerisinde değişebileceği düşüncesi ile yanlış yapılan evlilikler kitapta çok detaylı bir şekilde anlatılıyor. Kitapta gerçek kişilerden gelen mektuplar da yayınlanmış. Bu mektuplarda kişilerin evlilikleri hakkında iyi ya da kötü tecrübelerini okuyabiliyoruz ve belki de bazılarını kendinize yakın bulabiliyorsunuz.

Evlenmeden Önce kitabında bahsedilen konulardan biri de çatışma yönetimi. Çiftlerin evlilikleri boyunca aralarında bazı konularda çatışma yaşamaları doğal ve normal karşılanır fakat önemli olan bu çatışmaların nasıl yönetildiğidir. Doğan Cüceloğlu, verdiği tavsiyeler ile kitabında bu konu ile ilgili güzel noktalara değiniyor. Çiftlerin kendi sorunlarını çözerken dinlemeyi ve anlatmayı nasıl öğrenmesi gerektiği, konulara geniş bir çerçeveden bakabilmeyi ve sabır olmayı öğrenmesi gerektiği tavsiye ediliyor. Aslında verdiği tavsiyeleri sadece evlilik hayatında değil günlük olarak sosyal hayatımızda da uygulayabiliriz. Değindiği birçok nokta basit ama etkili çözümler üretebilir.

Evlenmeden Önce kitabını genel olarak herkes okuyabilir. Basit bir dili ve yalın bir anlatımı var. Evlilik konusunda benim kafamdaki sorulara cevap bulabildim, doğru bildiğim yanlışları gördüm ve hiç aklıma gelmeyecek önlemleri fark ettim. Doğan Cüceloğlu kitaplarının hemen hemen hepsi zihninizi dolu dolu bilgi ile şenlendiren türden kitaplar oluyor. Bu kitap evlilik konusunda gerçekten bir yol haritası olabilir. Kitaptaki kişilerden gelen mektuplar da okurken oldukça etkileyici oluyor. Belki de sizin de yaptığınız hataları başkasının da yaptığını ve o hatadan nasıl döndüğünü görmek harekete geçmek için daha tetikleyici olabiliyor. Kitap aslında bizim toplumumuz için kesinlikle okunması gereken kültler kitaplar arasına girmeli. Çünkü bizim toplumumuzda evlilik biraz gösteriş, biraz bencillik biraz da mecburiyetler üzerine kurulu düzenler olarak yürüyor. Evliliğin iç dünyasının ve gerekliliklerinin böyle açıkça göz önüne serildiği bir kitabı herkes okumalı.

Mektupları okurken bazıları oldukça üzücü olabiliyor, bu mektupları okurken hataları ve sonuçlarını görmek ne yapılması gerektiği konusunda fikir sağlıyor. İnsanın içini ısıtan ve gülümseten mektuplar da yok değil. Bu hikayeler de herkes için bir umut ışığı olabilir. Genel olarak bakıldığında baştan sonra keyifle okuduğum ve birçok şey öğrendiğim bir kitap oldu. Daha önce de söylediğim gibi aslında okunması şiddetle tavsiye edilen bir kitap olmalı. Toplumumuzun ve evlilik düşünen herkesin bu bilgilere, yönlendirmelere ve desteğe ihtiyacı olduğu kesin bir gerçek. Doğan Cüceloğlu gibi usta bir psikolog ve yazarın kaleminden çıkmış bu kitap uzun yıllar birçok çifte rehberlik edecek gibi görünüyor.

Kül Kitap Özeti

Kül Özeti

Kül Shani Petroff, Darci Manley

Kader serisinin ilk kitabı olan Kül, genç-yetişkin türünde bir distopya kitabıdır. İki yazarın birden yazmış olduğu bu kitap kaderleri renklerle sınırlandırılmış insanların başlarından geçen olayları anlatmaktadır.

İnsanlar önem sırasına göre yedi farklı renge ayrılmaktadır; mor, kırmızı, yeşil, sarı, kahverengi, barut rengi ve kül rengi. En üst tabaka olan ve aynı zamanda kaderleri özenle belirlenen, toplum tarafından en sevilen kesim morlarken, küller ise bir kaderi dahi olmayan, ailesi tarafından dahi sevilmeyen kesimdir. Ayrıca kesimlerin birbiriyle ilişkide bulunması yasaktır. Kitabın baş karakteri olan Dax Harris renksiz bir kızdır, yani en alt tabaka olan külün de en alt tabakası. Madden Sumner ise geleceğin Yediler Bakanları'ndan biri olacak olan saygıdeğer bir mor kız. Bu iki karakter birbirini hiç sevmezler.

Kül romanı şöyle başlar. Dax 'in kül arkadaşı olan Laira kaderini tamamlayabilmek için okullarının önünden karşıya geçmesi gerekmektedir. Çoğu kişi Laira'nın kaderini önemsememektedir. Laira karşıya geçerken bir kaza meydana gelir. Laira başarmıştır. Ama Laira'nın kaderi bir hiçmiş gibi unutulur. Bu sırada çember yarışları yapılacak gün gelip çatmıştır. Çember yarışlarında morlar yarışmakta, kaderlerini tamamlamaya çalışmaktadırlar. Dax'in ağabeyi Aldan bir mordur. Aynı zamanda çember yarışlarında her sene birinci olmaktadır. Yarış vakti geldiğinde herkes Aldan'ın birinci olacağına emindir öyle ki bunun üzerine iddiaya girenler vardır. Ancak Aldan şaşırtıcı bir şey yapar ve rakiplerini büyük farkla geçip bitiş çizgisine geldiği halde inatla çizgiyi geçmemektedir. Rakipleri onu geçer ve Aldan kaderine karşı geldiği için öldürülür. Oysa ki Aldan'ın amacı sadece şaka yapmaktır. Tüm hayranları ve ailesi şok olmuştur.

Dax'in bir diğer mor ağabeyi Link de bu olay üzerine sisteme karşı çıkar ve hapse atılır. Link ayrıca Madden'ın eski sevgilisidir. Aile dağılmıştır. Madden ve Dax, Link'i inkar ettirmeye çalışırırlar ama Link kabul etmez. Dax Aldan'ın neden böyle bir şey yaptığına anlam veremez. Aldan'ın daha önce devamlı konuştuğu bir kızın olduğunu bilmektedir ve o kızı araştırır. Bu sırada Dax hortlakların yaşadığı bir yer bulur. Ve Aldan'ın konuştuğu kızın Oena adında bir hortlak olduğunu anlar. Diğer bir yandan Madden kendi kaderiyle ilgili endişe içindedir ve kaderini araştırmaktadır. Ve sonunda aslında kendisinin bir mor olmadığını ve Dax'in de bir kül olmadığını, birbirlerinin kaderlerini değiştirildiğini öğrenir. Bu sırada Dax, Madden ve hortlaklar Link'i kaçırma planı yaparlar. Link kaçırılır ve Madden yaralanır. Bu sırada Madden Dax'e gerçeği söyler. Bir süre sonra hortlaklardan Oena'nın ağabeyi Zane kaderi hortlaklarla savaşmak olan Aya isimli bir kız çocuğunu öldürmek ister ve Madden ve Dax buna karşı gelirler ve Zane yaralanır. Yaralanmadan önce ağabeyinin ölümünden kendi payının da olduğundan bahseder.

Kitabın finalinde ise Madden ve Dax kaderlerini neden değiştirildiğini öğrenmek üzere kader kurucusunun yanına giderler. Ve kader kurucusu onların kaderlerini değiştirerek bir planın olduğunu söyler ve aslında küllerin de kaderinin sistemi yıkmak olduğunu söyler.

Aslında yazar ilk kitapta okuyucuyu konuya alıştırmaya çalışmakta ve asıl olayların serinin diğer kitaplarında olacağını açıkça belirtmektedir.

Kitap eğlenceli ve akıcı olmasıyla birlikte özellikle genç yaştakiler için farklı bir konusu olan olabildiğince başarılı bir kitap. Ayrıca farklı tarzlar ve konular arayanlar için ve hep aynı şeyleri okumaktan sıkılanlar için sürükleyici bir özellik taşımakta...

Yarışı Yavaşlar Kazanır Özeti

Yarışı Yavaşlar Kazanır Özeti

Hatice Kübra Tongar Yarışı Yavaşlar Kazanır

Hatice Kübra TONGAR'ın yazdığı, Nur DOMBAYCI'nın resimlediği "Yarışı Yavaşlar Kazanır" adlı kitapta beş masal bulunuyor. Her masaldan sonra ebeveynler için, o masalla çocuklara kazandırılmak istenen değerler hakkında öneriler yer alıyor. Masallar ve öneriler bittikten sonra, üç gruba ayrılan oyunlar bölümü başlıyor.

İlk masal "Yarışı Yavaşlar Kazanır", tavşan ile kaplumbağanın masalını anlatıyor. Bir gün tavşan ile kaplumbağa yine yarışıyorlar. Tavşan kaplumbağaya yavaş koşacağına dair söz vermesine rağmen yine hızlı koşup yarışı kazanıyor. Kaplumbağa yarışı kaybettiği için yine çok üzülüyor ve ormanda çok uzak bir yere gidiyor. Orada, çok hızlı olup tüm yarışları kazandığını düşünerek hayaller kuruyor. Bu arada tavşan hatasını anlayıp kaplumbağayı arıyor. Kaplumbağayı bulduğunda, özür dileyip onun istediği bir oyunu oynamayı teklif ediyor. Barışıyorlar ve renk bulma oyunu oynuyorlar. Bu oyun tavşanın renkleri bilmediğinin ortaya çıkmasına sebep oluyor. Tavşan çok üzülse de hızlı olmasının çevresindeki güzellikleri fark etmesine engel olduğunu böylece anlıyor. Artık kaplumbağa da hızlı olmadığı için üzülmeyi bırakıp çevresindeki güzelliklerin farkında olduğu için şükrediyor.

İkinci masal "En Değerli An Olduğun Andır", çocukların hızlı büyüme isteklerine minik bir tırtılın masalıyla karşılık veriyor. Minik tırtıl yumurtasının içinde, dışarıya çıkacağı günü sabırsızlıkla bekliyor. Bir gün rüyasında, tüm tırtılların yumurtalarını kırıp dışarı çıktığını, kendisinin ise yumurtasını kıramadığını görüyor. Annesi ve babasının yardımıyla yumurtasını kırıp dışarı çıktığında ise sürünerek yemek bulmak çok zor olduğu için kanatlanıp uçmak istiyor. Böylece bir kelebek oluyor. Kelebek olarak çok güzel bir gün geçiriyor. Ama akşama doğru halsizleşiyor ve hayatının sonuna yaklaştığını anlıyor. Hayatını her anın tadını çıkaramadan geçirdiği için çok pişman oluyor. Bu sırada annesinin sesiyle uykusundan uyanıyor. Bu rüya sayesinde her anının kıymetini anlayıp şükrediyor.

Üçüncü masal "Gözlerini Kapatan Daha İyi Görür" hem görmenin önemini hem de gözlerin her şeyi göremeyeceğini anlatıyor. Kara Kartal bir gün kendisine av ararken bir kirpi yüzünden görme yetisini kaybediyor. Korkuyla, görmeden nasıl yaşayacağını düşünüyor. Bu sırada yanına gelen bir köstebek, Kara Kartal'a gözlerinin düzeleceğini söylüyor. Gözleri düzelene kadar kalp gözüyle görebilmesi için de ona, kalp gözüyle nasıl göreceğini öğretiyor. Kara Kartal rüzgarı hissediyor, güneşi hissediyor. Etrafındaki her şeyi kalp gözüyle görüyor. Böylece gözleriyle gördüğünden çok daha fazlası olduğunu fark ediyor.

Dördüncü masal "Sen Susarsan Orman Konuşur" Cennet adlı papağan ile dinlemenin önemini gözler önüne seriyor. Cennet hem kuşların dilini hem de insanlarını dilini konuşuyor. Bu özelliğiyle çevresinden gördüğü övgü ise daha çok konuşmasına neden oluyor. Öyle ki artık kendisini övmeleri için diğer kuşları her an rahatsız etmekten çekinmiyor. Bir süre sonra çok konuştuğu için yalan söylemeye de başlıyor. Kuşlara yalan söyleyerek aralarını bozuyor. Ormandaki kavga gürültü kuşların aralarını bozanın Cennet olduğunu anlamalarını sağlıyor. Ona bir ders vermek için bir hafta boyunca Cennet'i hiç dinlemiyorlar, ne zaman yanlarına gelse ondan kaçıyorlar. Böylece yalnız kalan Cennet, sesini tüm kuşlara duyurmak için bağıra bağıra şarkılar söylüyor. Sonunda sesi kısılıyor. Kendi sesi olmayınca etrafındaki sesleri fark etmeye başlıyor. Ağaçların hışırtısını, yaprakların çıtırtısını, suların şırıltısını dinliyor. Bir hafta dolunca arkadaşları Cennet'i merak ediyorlar. Cennet, ormanı dinlerken yanına gelen arkadaşlarından hataları için özür diliyor. Ona dinlemenin önemini hatırlattıkları için de teşekkür ediyor.

Beşinci masal "Gerçek Dünya Daha Güzeldir", kara taşın üstünde yaşayan kara karıncanın gerçek yuvasına kavuşmasını anlatıyor. Bir gün kara karınca, yaşadığı siyah taşın üzerine gelen hayvanlardan hiç bilmediği yerleri ve hayvanları öğreniyor. Korksa da, bilmediği yerleri keşfetmek ve diğer karıncalarla tanışmak için yuvası kara taştan ayrılıyor. Böylece küçükken kaybolup ayrıldığı ailesine tekrar kavuşuyor.

İlk bölümde, çocuklara farkındalık kazandırarak tefekkür ettirmeyi amaçlayan on dört oyun yer alıyor. Bu oyunlar çocukların görme, duyma, dokunma, tat alma, koklama duyularının önemini fark etmelerini sağlamayı, bu beş duyuyu ve dikkatlerini geliştirmeyi amaçlıyor.

İkinci bölümde, çocukları çevrelerine yönelten dokuz oyun yer alıyor. Bu oyunlar çocukları güneşi, ayı, yağmuru, bitkileri, hayvanları incelemeye, çevrelerine iyilik yapmaya teşvik ediyor.

Üçüncü bölümde ise yedi oyun bulunuyor. Bu oyunlar çocuklara, yaratıcıyı fark ettirmeyi amaçlıyor. Bu oyunlarla çocuklar farklı renklerdeki meyveler ve bitkilerle Allah'ın el-Vehhab ismini, çay ve şeker deneyiyle Allah'ın varlığını, şükür kavanozu oluşturarak da hayatlarındaki şükür sebeplerini fark ediyor.

Solgun Karanfil Özeti

Solgun Karanfil Özeti

Solgun Karanfil Sinan Akyüz

Çok satan romanlara imza atan Sinan Akyüz Solgun Karanfil ile yine okurlara hüzünlü anlar yaşatacak.

Daha önce yazdığı Piruze ve İncir Kuşları gibi kitaplar ile okurlara aşkı ve savaşın hüznünü yansıtan ünlü isim Solgun Karanfil romanında da yine savaşın acı yüzünü ve bu savaşta yeşeren hüzünlü bir aşkı ele alıyor.
Arka Kapak Bilgisi

Fikret onun solgun yüzüne bir öpücük kondurdu. “Sen hiç merak etme. Ölmek için değil, düşmanı ezmek için çıkıyoruz dağlara. Bir gün yanına sağ salim döndüğümde sana özgürlüğü getireceğim...”

Aferdita sözünü kesti.
“Unutma aşkım,” dedi yeşil gözlerinden yanaklarına yaşlar süzülürken.
“Her tercih bir vazgeçiştir. Ama vazgeçilen hep alacaklı kalır!”

O söğüt ağacının altında birbirlerine söz vermişlerdi kumrular gibi yuva kuracaklarına. Ama Naziler memleketlerini işgal edince gölge düştü mutluluklarına. Vatansız yaşanmazdı ki sevda! Bajgora Dağlarına doğru yollara düştü Fikret özgürlük uğruna... Kalbinde Aferdita’sı, aklında vatanıyla…

İncir Kuşları, Piruze gibi çok okunan kitapların yazarı Sinan Akyüz, yürek yakan son romanı Solgun Karanfil’le aşkı anlatırken bizi savaşla yüzleştiriyor ve soruyor: “Yaşanmışlıkları kaybetmek mi daha zor, yoksa hayalleri mi?”



Solgun Karanfil Yorumları
Solgun Karanfil Yorum okurken ağladım çok hüzünlü bir konusu var
30-04-2018 18:33 !!

Solgun Karanfil Yorum bu gün ikinci kez incir kuşlarını aldım .yakın zamanda solgun karanfili almak üzere...

Ahmet Batman Beni İçinden Sev Özet

Ahmet Batman Beni İçinden Sev

Ahmet Batman, Beni İçinden Sev adlı kitabının her kelimesinde umudun hiçbir zaman kaybedilmeyeceğini her kelimesinde ilmek ilmek işlemiştir.

Güçlü, doğduğunda ikizinde hiçbir sorun olmamasına rağmen annesinin karnındayken organlarının yer değiştirmiş ve günlerce yoğun bakımda kalmış bir çocuktur. Doğumunun ardından onu sadece babası görmüştür ve gördükten sonra ona Güçlü ismini vermiştir. Güçlü' nün ikizi için her şey yolundadır. Babası, Güçlü'nün kardeşiyle hayata tutunmasını ister ve ona da Güneş adını verir. Güçlü ailesiyle birlikte Aydın'da yaşar. Küçük yaşta geçirdiği rahatsızlıktan dolayı özgüveni oldukça düşük, heyecanlandığında konuşamayan konuşsa bile konuşurken kekeleyen bir çocuktur. Hayata karşı bakışları endişeli fakat aşkı bulacağına dair hep umut doludur.

Hayatın sürekli bir değişim içinde olduğunu, sizi ve çevrenizi olumlu ya da olumsuz şekilde etkileyebilecek sayısız değişkenin olduğunu ve herkesin bir dönüm noktası olduğuna inanan Güçlü'nün dönüm noktası da on yaşındayken annesini kaybetmesi ile olmuştur.

Katıldığı ilk cenaze annesinin cenazesi olan Güçlü, o gün ismi kadar güçlü olamaz ama hayatın sizi şaşırttığı kadar şaşırttığı şeylere de alıştırabileceğine de inanır.

Kayıpları insanları birbirine daha da yakınlaştırdığını bilir. Güneş; annesinin ölümünden sonra Güçlü için her şeyden, herkesten öte olmuştur. Annesinin tek emaneti olarak ona Güneş kalmıştır. Her ikisi de her gece ağlamaktan yastıklarını ıslatır olmuşlardır.

Annesinin ölümünün ardından biraz zaman geçtikten sonra Güçlü'nün babası Füsun adında bir kadın ile evlenmiştir. Annesinin yerine başka birinin geçtiğini gören Güçlü artık tamamen annesini kaybetmiş gibi hissetmeye başlar.

Füsun Hanım'ın Efe adında bir oğlu vardır ve Efe ile Güçlü'yü sürekli kıyaslar. Füsun Hanım, Güneş ve Güçlü'ye babaları evde yokken iyi davranmayan hatta çeşitli işkenceler yapan bir kadındır. Hayat; Füsun Hanım sayesinde Güçlü ve Güneş için bir işkence haline gelir.

Yaz gelir ve tatil için yazlıklarına giderler. Güçlü ve Güneş için anneleri olmadan geçirecekleri ilk tatil olduğundan içleri buruktur. O yaz tatilinde Güçlü, İstanbul’da çok iyi bir Anadolu lisesini kazandığını öğrenir ve çok sevinir.

Çünkü onun için en büyük umuttur. İstanbul'a gidip başarılı bir öğrenci olmak annesine yakışır bir evlat olmak ister. Güneş ağabeyinin başarısı için çok mutludur. Fakat ağabeyinden ayrılmak istemez. Babası da tıpkı Güneş gibi sınavı kazandığına pek sevinmemiştir. İstanbul'da, uzakta okumasını istemez. Güçlü ise tam tersine düşünür. İstanbul'da okumanın onun için bir kurtuluş olduğuna inanır.

Yazlıkta ki yan komşuları olan Şevket Amca, Güçlü'nün babasını İstanbul' da okuması için ikna eder. Güçlü'nün dedesi de İstanbul'dadır fakat babası Güçlü'nün dedesiyle çok uzun zamandır konuşmadığı için çocuklara dedelerinden bahsetmemiştir. Güçlü; babası ve Şevket Amca aralarında konuşurken İstanbul'da bir dedesi olduğunu öğrenir.

Güçlü İstanbul'a gelir. Şevket Amca'nın İstanbul'da yaşamasına rağmen onun yanında değil de okulun yurdunda kalmayı tercih eder.

Güçlü, ilk kez ailesinden uzakta bir gece geçirir ve bu gece onun için oldukça zor geçer.

Yurda yavaş yavaş alışmaya başlayan Güçlü için üst sınıfların onlar üzerinde hakimiyet kurmalarını istemeleri üzerine yeniden dayanılmaz günler başlar. Güçlü; haksızlık karşında susmayan bir çocuktur ve bu yüzden üst sınıfları karşısına alır. Bu olaylardan ne babasına ne de Şevket Amca'ya bahsetmez. Güçlü, hafta sonları Şevket Amca'ya gider. Onun için kurtuluştur çünkü bazı günler korkudan uyuyamaz. Zaman geçtikten sonra üst sınıftan olan çocuklar yaptıklarının hata olduğunu anlayarak Güçlü'den özür dilerler.

Güçlü lise birinci sınıfın ikinci günü Derin adında bir genç kıza aşık olduğunu hisseder. Tiyatro ile hiçbir ilgisinin olmamasına rağmen Derin ile vakit geçirebilmek için okulun tiyatro kulübüne yazılır.

Derin'e duygularını anlatmak ister. Fakat bir yandan da onu kaybetmeyi göze alamadığı için susar. Bu çıkmazın içinden bir türlü çıkamaz. Konuşacak birinin olmaması da onu iyice çıkmaza sürükler. Yanında olmasını istediği kadar yanında olmasının hayalini bile kuramamaktan korkar.

Derin ile arkadaş olurlar. Güçlü duygularını Derin'e anlatmak istese de başaramaz. Aralarında özel bir yirmi bir oyunu da vardır.

Güçlü'nün oda arkadaşı olan Ege'nin de Derin'e karşı ilgisi vardır. Ege, Güçlü'ye Derin ile bir ilişkisi olduğunu söyler. Bu durum Güçlü'yü daha fazla üzer. Ege'nin, Güçlü'ye olan uyarısı karşında Güçlü kendini bir ilişkinin üçüncü kişisiymiş gibi hissetmekten alıkoyamaz.

Güçlü, dedesini babasından habersiz bir şekilde Şevket Amca'nın yardımı ile bulmuştur. Dedesi ile kalmak ister. Fakat babasının haberi olmadığı için buna cesaret edemez.

Güçlü için dedesiyle geçirdiği her gün birbirinden güzeldir. Dedesinden öğrendiği ve öğreneceği şeyler adına çok mutludur.

Yaz tatili için Aydın'a döndüğünde Güneş'e de dedelerinden bahseder.

Derin için yazdığı bir kompozisyonu sınıfta okuması ile Derin ile aralarındaki ilişki kuvvetlenir.

Dedesi bir sabah Güçlü ile konuşmak ister. İlk defa konuşmak isteyen taraf dedesi olduğu için bu durum Güçlü'yü oldukça korkutur. Dedesi; Güçlü'ye hasta olduğunu söyler, birkaç vasiyette bulunur.

Yarıyıl tatili geldiğinde Güçlü ve Derin birbirlerine telefon numaralarını verirler, tatil boyunca konuşurlar ve bu aşkın ilk adımlarını atmış olurlar.

İkinci dönem başladığında Güçlü dedesinden aldığı tavsiye üzerine elinde bir kilit ve iki anahtar ile Derin'in yanına gelir. Tıpkı dedesi ve babaannesinin yaptıkları gibi birlikte kilidi dedesinin bahçesindeki demire asarlar. Bu ilişkinin özgür bir ilişki olduğunu, tutsaklık olmadığını, isteyen istediği zaman kilidin anahtarını açıp gidebileceğini konuşurlar.

Güçlü ve Derin hayatlarının en güzel yıllarını yaşamaya devam ederken lise son sınıfa gelirler ve üniversiteyi yurtdışında okuma kararı alırlar.

Güneş'in ağabeyine Füsun Hanım'ın onu dövdüğünü söylemesi üzerine Güçlü dedesi ile birlikte Aydın'a gelir. Dedesi, babası ile konuşup Füsun Hanım'ın çocukları dövdüğünü söylemesine rağmen babası bu duruma inanamaz ve dedesini evden kovar. Güçlü ve Güneş'te dedeleri ile İstanbul'a dönme kararı alır.

İstanbul'a döndüğünde Güçlü'nün aklı bir hayli karışıktır. Dedesinin varlığı onun için mükemmel bir şeydir. Fakat babasının yokluğuna alışmakta kolay olmayacaktır. Güneş'e İtalya'ya gitme fikrini söyleyemediği için de oldukça huzursuzdur.

Mezuniyetin ardından dört ay sonra Güçlü üniversiteyi kazanmıştır. Güneş ise İstanbul'da özel bir üniversiteyi kazanmıştır. Derin ise Ege ile birlikte İtalya'da ki üniversitededir. Güçlü'nün canı oldukça yanmaktadır ama bir yandan da kardeşini bırakıp gitmediği için pişman değildir.

Güçlü, aradan geçen dört ay içinde babasının fabrikasının battığını, babası kumar oynadığı için dedesi ile kavgalarının nedeninin bu olduğunu ve en önemlisi aslında annesinin ölmediğini, babasının Füsun ile evlenebilmek için onlara bir oyun oynadığını öğrenir.

Güçlü bahçedeki kilidin değiştiğini fark eder. Dedesinin ölürken Güçlü'ye söylediği son sözler onu İtalya'ya, Derin'in yanına gitmesi konusunda oldukça cesaretlendirir.

Güçlü ve Derin kavuştuklarında birbirlerine çok özlediklerini anlarlar. Güçlü kilidi Derin'in değil de dedesinin bir çocukluk yapıp ayrılmamaları için değiştirdiğini anlar.

İtalya'da binlerce kilidin asılı olduğu bir köprüye gidip oraya yeni bir kilit eklerler. Kilidin bir yüzene Türkçe diğer yüzene İtalyanca olmak üzere aynı cümleyi yazarlar. " Güzel hikaye çünkü içinde sen varsın."

Her şey yoluna girmiş bir şekilde İstanbul'a dönerken artık üç kilitleri vardır. Biri İtalya'da, biri tahterevallide, diğeri ise Güçlü'ye her zaman yol gösterecek olan dedesinin, siyah küvet isimli defterindedir.

Beni İçinden Sev, sade ve anlaşılır anlatımı ile bir solukta okunabilecek bir kitap. Kitabın içinde bulunan kısa kısa cümleler okuyucuları oldukça etkileyebilecek türden. Tavsiye edebileceğim güzel denemeler arasında sayabileceğim kitaplar içerisindedir.

Yine de Sevdik Özet

Yine de Sevdik Özeti



Miraç Çağrı Aktaş Yine de Sevdik

Miraç Çağrı Aktaş deneme tarzında kısa ve daha çok aşkı konu alan yazılardan oluşan bir kitap yazmış.

"Belki başka insanlarda, belki başka duygularda, belki de başka aşklarda ama mutlaka bir yerlerde papatya kalpli insanlar vardı. Ve hiç şüphesiz en güzel seven mutlaka ama mutlaka papatya kalpli insanlardı."

Miraç İstanbul'da iki yıl yaşadıktan sonra Antalya'ya geri dönüş yapar. Yeni evden sonra, yeni okuluna da başlar. Taşındıktan sonra dedesinin hastalık belirtilerinin artmasıyla lenfoma kanseri teşhisi koyulur. Hastalığı ilerleyince iyice yatağa bağlanır ve kemoterapiye başlar.

Yağmurlu bir günde dedesinin yattığı hastanenin, sekizinci katında onu ağlarken görür. Yavaşça yanına giderek neyi olduğunu sorar. Kız, ona yalnız kalmak istediğini söyler. Miraç ise bir şey demeden uzaklaşır. Miraç, kızı dedesinin yan odasında görmüştür.

Sonra bir gün dedesi gazete okumayı sevdiği için kafeteryadan gazete alır. Alırken onu görür ama bir şey demeden asansörün bulunduğu yere gider. Asansör beklerken kızda gelir. Sekizinci kata geldiklerinde kız, "sağol." diyerek çıkar. Miraç şaşırsa da bir şey demeden dedesinin yanına gider. Dedesi gazeteyi görünce çok sevinir. Miraç, dedesinden bir gün olsun dedelik görmese de o torunluk görevini yapmaktadır. Odanın önüne çıktığında kızı aynı yerde görür. Ona bakarken kız da arkasını döner. Kız özür dileyerek çay içmeyi teklif eder. Miraç çay sevmediğini söyleyince; kahve teklif eder. Kafeteryada kahve eşliğinde bayağı sohbet ederler. Cemre, babası için hastanedir. O da kanserdir. Aslında varlıklı bir aile olsalar da; babasının içki ve kumarı yüzünden durumları bozulmuştur. Babası her şeyini kaybedince eve dönmüş, annesi ve Cemre'de zor ikna olsa kabul etmiştir. O gün Cemre konuşur, Miraç'ta onu dinler. Böylece Cemre'yi daha çok tanımış olur. Onları da birleştiren vicdanlarıdır. Cemre babası için; Miraç ise dedesi için ellerinden geleni yapmaktadır. Cemre'nin babası bir süre sonra taburcu olur. Cemre yine de onu ve dedesini ziyaret etmeye devam eder. Hatta bir gün gelirken gazete getirmesi onu çok mutlu eder. Bu düşünceli haliyle Miraç'ın kalbinde yerini alır.

Bir iki gün sonra teyzeleri dinlensin diye hastanede Miraç kalır. Sabahında Cemre piknik sepetiyle odalarına gelir. Miraç için hayatında yaptığı en güzel kahvaltı olur. Onkoloji bölümünde olmaları hiç umurumda değildir. Hastaneden çıktıktan sonra, bir gün o da Cemre'yi kahvaltıya götürmek ister. Sabah papatya alarak evlerinin oraya gider. Fakat olumsuz bir yanıt alır. Sonra kalbi kırık eve döner ve uyur. Uyandığında Cemre'den özür dileyen bir mesaj vardır. Önemli olmadığını söylese de kalbi kırılmıştır.

Bu sıralarda bir de annesinin ikinci evliliğini bitirmek üzere olduğunu öğrenir. Başta kardeşi için barıştırmak ister. Fakat davalar çoktan açılmıştır. Sonra da öğrenir, annesinin aldatıldığını. Miraç, kardeşi Yiğit için üzülmektedir. Onun yaşadığı şeyleri kardeşinin yaşamasını istememektedir. Onun abisi olmasa da o Yiğit için gereken abiliği yapacaktır.

Miraç ve Cemre zaman geçtikçe birbirine daha çok alışır. Miraç'ın işleri üzerine bir aya yakın görüşemezler. Geldiğinde ise birbirlerini çok özlediklerini fark ederler. Geldiğinde Konyalaltı sahilinde buluşurlar. Hava soğuk olduğu için Miraç kahve alır. Üstüne de bir ömür aşka yazdırır. Yazıyı görünce Cemre çok mutlu olur ve ilk defa ona sımsıkı sarılır. Cemre ile artık her gün konuşuyor ve fırsat buldukça buluşmaktadırlar. Cemre'nin ısrarı ile Galata'ya gitme kararı alırlar. Ama uzun yolculuğu sevdikleri için, uçak yerine otobüs ile giderler. Sabah İstanbul'a gelince önce kahvaltı yaparlar. Sonra cumartesi olduğu için Galata Kulesine çıkmak için sıraya girerler. Galata Kulesi'ne çıkınca orada bir abi Cemre'ye toparlanıp, toparlanamadığını sorar. Miraç merak etse de belli etmez. Zaten Cemre'de geldiklerinden beri soğuk davranmaktadır. Sonra Galata'dan sonra aşağısında ki çay bahçesinde, çay içmek ister Cemre. Miraç da zorla kabul eder. Çünkü orası Zümra ile gittiği yerdir. Yine de ona belli etmez. Antalya'ya dönerken de Cemre oldukça soğuktur.

Doktorlar dedesinin sayılı zamanının kaldığını söyleyerek taburcu eder. Ev ve hastane arasında gidip gelmektedirler. Bu sıralarda Cemre'de belirli gün ve saatlerde ortalıktan kaybolmaktadır. Miraç'ta, bir gün Cemre'yi takip eder. Cemre bir mezarın başında ağlayarak konuşmaktadır. Sevdiği adama içini dökmektedir. Miraç'ın aldığı papatyalar ise mezarın üstündedir. Miraç'ı sevmeye çalışmış, ama bir türlü sevememiştir. Miraç o gün duydukları ile yıkılarak eve gelir. Kimi sevse sevilmediğini düşünür. Daha sonra Cemre'den mail gelir. Ondan özür dileyerek üç Fotoğraf atmıştır. Birincisi ölen sevgilisi, ikincisi Miraç üçüncüsü ise şimdi ki sözlüsü. Fotoğrafları atarak aslında ölen sevgilisine çok benzediğini belirtmek istemiştir. İzmir'e taşınmış ve orada yine ona benzeyen biriyle sözlenmiştir. Cemre eski sevgilisi ile gittiği her yere Miraç ile gitmiş onu sevmeye çalışmış ama yapamamıştır. Miraç ise bunh sonradan öğrenir.

Sonra Miraç'ın, İstanbul'da kitap fuarında imza günü vardır. İmza günü, sırada Zümra'yı görür. Yanında sevgilisi vardır. Masanın önüne geldiğinde alaycı bir şekilde, onlara da papatya olup olmadığını sorar. Miraç ise hak edenlere verdiğini söyler. Sonra Zümra, Bana Seni Seviyorum Deme Evlen Benimle kitabını Zümra'dan Can'a aşkla diye imzalatır. İki papatya alarak birini sevgilisine verir ve uzaklaşırlar. Onca zaman sonra karşısına bu şekilde çıkmasına anlam veremez. Miraç ahını alanlarında yaptıklarını yaşamaları için dua etmektedir.

"Yanlış insanlar yüzünden üzdüğünüz doğru insanların ahı da bir ömür yakanızı bırakmasın."

Miraç Çağrı Aktaş, deneme türünde kısa yazıları ile oldukça popüler olmuş bir yazardır. Günümüzde aşk açısı çektiğini düşünenler ya da gerçekten çekenler için sığınacak bir limandır. Ben bu tarz kitapları çok sevemesem de, Yine de Sevdik günümüzde birçok insanın aradığı kitaplardan biri. Yalın dili ile oldukça anlaşılır. Kitabın büyük yazıları ve kısa olması ile de kolayca okunan bir kitap. Bu tarzda okumayı sevenlere okumasını tavsiye ederim.