19 Şubat 2018 Pazartesi

AYRIK KİTAP ÖZET

AHMET KÜÇÜKERNİÇ AYRIK KİTAP  ÖZET

On gündür aç bırakılan vahşi kurtlar, on gündür aç ve susuz, bitkin düşmüş kraliçe ve aşığına saldırdı. Kral, bu vahşeti herkesin seyretmesini emretmişti. Bakmayan olursa, o da tıpkı şimdikiler gibi cezalandırılacaktı.

Vahşet son bulmuştu.

“Kurtları yakalayıp, canlı canlı yakın!” diye emretti Kral, yeniden.

Askerler her verilen emri eksiksiz yerine getirmekteydi.

“Kraliçeyi parçalayan kurtların küllerini,” diyerek, altın asasıyla güneyi gösterdi. “Oradaki denizin ortasına dökün!

İhanet cezalandırılmıştı…

Tarihin bir yerinde…

İhanete uğramış bir kral…

Ve ihanete kesilen ağır ceza…

Mezarı kazıp, lahdin kapağını araladıklarında, önlerinde duran zenginliğe hâlâ inanamıyorlardı. Oysa, açılan mezar ve lahdin kaldırdıkları kapağı, bir hayalin başlangıcından çok, yaklaşan bir lanetin habercisiydi

***

“Zor oyunu bozar!” dedi sinirli bir şekilde elindeki sigaradan çektiği dumanı havaya üflerken.

“Yavaş ol abi! Duyacaklar!” diyerek onu sakinleştirmeye çalışıyordu.

“Nasıl sakin olayım Allah aşkına Salih! Malın yarısını alacak şimdi. Biz de çalıştık eşşek gibi günlerce. Allah’tan reva mı bu?”

Tarihin bir yerinde…

İhanete uğramış bir dostluk…

Ve ihanetin kestiği ağır ceza…

“Gel bakalım Zehra’m!” diyerek, bardaktaki suyun yarısını saksıya döktü.

Saksıdaki zambağın adını “Zehra” koymuştu.

AHMET KÜÇÜKERNİÇ AYRIK KİTAP  ÖZET

Beyaz zambak, en sevdiği çiçekti Zehra’nın. Toprağını Zehra’nın mezarından getirmişti. Zehra, bembeyaz açtığı zaman, bir başka keyiflenirdi. Dakikalarca seyrederdi. Her bir yaprağını ayrı ayrı temizlerdi. Her zaman pırıl pırıl olurdu. Onunla uğraşırken sohbet ederdi. Sanki karşısında o varmış gibi.

Odanın ışığını yakmamıştı. Perdeden içeri süzülen ayışığı, Zehra’nın uçları hafifçe açılmış goncasına değiyordu. Taze gonca, narin ve ön tarafa eğik şekilde boynunu bükmüş gibi bakıyordu.

Tarihin bir yerinde…

İçinde büyüyen acıyla yaşayan bir polis…

Ve ihanetlerle iç içe geçmiş cinayetler…

Sinsice yürüyen bir plan…

Ve öngörülemeyen bir son…

“Polisiye meraklıları için yeni bir kalem. Güçlü anlatımıyla okuyucularına hikâyeyi adeta yaşatıyor. Sevgili dostum Ahmet KÜÇÜKKERNİÇ, final kurgusuyla sizleri çok şaşırtacak bir eser ortaya çıkarmış.

Sinan YAĞMUR

KURTLAR SOFRASI ÖZET

Kurtlar Sofrası Özet

 (Atilla İlhan)

KİTABIN YAYIM MAKSADI

Toplumsal ilişkiler ve sorunlar ışığında ele alınan ilişkiler derinliğine işlemiş 27 MAYIS öncesinde Türkiye’deki, iş çevrelerini, basın ve eğlence endüstrisini, gençlik kesiminin durumunu yansıtmak maksadı ile yayımlanmıştır.

KİTABIN ÖZETİ :

Toplumsal ilişkiler ve sorunlar ışığında ele alınan bireyler arası ilişkiler, Atilla İLHAN tarafından detaylı bir boyutla incelenerek işlenmiştir. Kitapta ülkedeki iş çevrelerini, basın ve eğlence endüstrisini gazeteci Mahmut Bey’in kişiliği de ele alınarak, yaşanan dönemi tüm çıplaklığı ile ortaya koymuştur.

Mahmut Bey, üzerinde çalıştığı haberlerle ilgili olarak Katip Rıza ile görüşmek üzere randevulaşır. Fakat randevu yerine geldiğinde ortada katip yerine bir başkası ile karşılaşır. Kendisini Katip Rıza’nın gönderdiğini söyleyen kişi; kendisi ile gelmesini ister. Beraber giderken iki kişi daha ortaya çıkar ve üçü birlikte Mahmut Bey’in üzerine saldırırlar. Mahmut Bey, bir yolunu bulur ve aralarından kaçarak kurtulur. Mahmut Bey, Katip Rıza’ya ulaşamamıştır ve onu mutlaka bulması gerekmektedir. Buluşmayı önceden öğrenen gangster bozuntuları Katip Rıza’yı iyice benzetip bir köşeye atmış ve başına da üç nöbetçi bırakmışlardır.Yüz Temel Eser Özetleri, Kitap Özetleri, Roman Özetleri, Yüz Temel Eser, Özet








Mahmut Bey Katip Rıza’nın izini bulur. Hemen bir plan yaparak Katip Rıza’yı gangsterlerin elinden kurtarır ve beraberce Beyazıt’ta Acem’in Sabahçı Kahvesi’nde soluğu alırlar.

Mahmut Bey sigarasını içerken aklından tek geçen şey Sezai YILMAZ’nın adresini bulmaktır. Ancak bu adam ve onun adresi sayesinde, birbiri ile ilgisi yokmuş gibi gözüken birçok olay çözülebilecek, aynı zamanda arsa spkülasyonuna ve inşaat yolsuzluklarına kadar birçok olayın perde arkası aydınlanacaktır. Katip Rıza intikamını almak için Yazmacı’nın adresini bulur. Mahmut’u bir düşüncedir alır. Böyle bir sırada İstanbuldan ayrılmak, gazeteyi ve Ümit’i bırakmak doğrumu diye uzun süre düşünür. Mahmut ERSOY tüm bu düşüncelerinden sıyrılarak İZMİR’e gitmeye karar verir.

Gazetenin diğer çalışanlarından Ragıp da tedirgindir. Akşamdan beri elini ayağını tutan onu dürüst bir iş sahibi etmeyen huzursuzluğun altında tevkif edilme korkusu bulunmaktadır. Siyasetin ne kadar çetrefilli bir iş olduğunu o zaman anlar. Ama gazetecilik iç güdüsü ile duyduğunu, gördüğünü yazmak istediği de vardır. Ona ters gelen taraf, sustuğu zaman korkuyor anlamının ortaya çıkmasıdır. Gazetede çıkan fıkranın konusu olan adam; iki defa haklı çıkması, üç defa yerinde tenkidi yüzünden yarın cezaevini boylayacak olursa korku düpedüz içine girmiş anlamına gelecek. Birden aklına Mahmut’un sözleri gelir.

– “ … sen bir iki seçimle her şeyin küt diye yoluna gireceğini mi sanıyordun? Yok be. Ragıp! Asıl çekişme bundan sonra başlayacak bu gelenler gidenlerden farklı olmadıkları, hatta belki daha kötü oldukları için, bütün ettikleri vaatlerin altından kalkmak isteyeceklerdir. Sen, ben karşılarına dikilmezsek, bunca gayreti, bir iyimserliğe harcamış olmaz mıyız?”

Kirli işlerin adamı İbrahim, iri ve ağır bulduğu suratındaki yuvarlak gözleri ile Mordohay’ı ve Seyit Sabri’yi etkisi altına alır. Mordohay’ı içten içe bir korku sarıyor. Seyit Sabri’nin baş eğdiyi bir fikre baş kaldırma ise, Mordohay’ın adeta vazifesidir. O kadar mı? Birisi nasıl kıpır kıpır koltuğunda ve dünyadaki yerinde kendisini rahatsız hisseder; Oysa öteki iğneli beşikte olsa bile, bir bulut kadar rahattır. Birisi nasıl küçük hesapların, buçuk liretlerin birkaç sıfırlı küstah çeklerin, büyük bonoların adamıdır. Mordohay’la iki çift lakırtı etmek sorunda kalırsanız, kendinizi gerek sosyal, gerekse entellektüel bakımdan hiç değilse size eşit bir kimse karşısında mı bulursunuz?

Seyit Sabri, sakallarını tel tel gözümüzün camına batırarak, size mutlaka kapıcı muamelesi yapılacaktır. Ama birincisi Yiddiş ve İbranice dahil altı dil konuşurmuş. Konuşmakla da kalmaz, bütün bu dillerde yayımlanan kitapları bulur buluşturur, ipek böceği Sabri ile okurmuş.İkincisi ise yarım Fransızcası ve İngilizcesi ile gittiği ve gideceği herhangi bir yabancı ülkede, yemek listelerinden ve uçak tarifelerinden başka, hiçbir şeyi okumak külfetine katlanmazmış. İkisi de döviz kaçakçılığı yapar ama Yardımseverler Cemiyeti hesabına hayır işlenmiş gibi …

Gece sabaha karşı balıkçılar denizde başsız bir erkek cesedi bulurlar. Bir dizi araştırma sonucunda başsız bedenin Mahmut ERSOY’ a ait olduğu anlaşılır. Faili meşhul bir cinayet olarak kayıtlara geçer.

Mordohay ve Seyit Sabri’nin ellerini uzatmadığı köse, burunlarını sokmadığı delik kalmamıştır. Bir o uçtan, diğer uca, taa otuzlardan beri ithalat, ihracat derken, oluk oluk para akıtan bir kazanç değirmeni kuruvermişlerdir. Limanlardan gemiler mi kalkıyor? Sözün gelişi Hamburg limanında gemiler mi bekliyor? Marsilya’da Rıhtım işçileri kendilerini kamçılayıp simsiyah bir gemiye büyük kasalar mı yüklüyor? Her şey bu tırnaklarını kemiren Yahudi Mordohay MORDA için ! Bankalar caddesinde, Şişhane’ye en yakın, en müthiş üç binadan birisinin giriş kapısında beyaz mermer üzerine siyah harflerle “ Akın İş Hanı ” yazıyor. Bu han şirketin; Şirket Seyit Sabri ile Mordohay’ın malı. İbrahim CURA’nın hesaplarına göre, onlar sadece ithalat ve satış kârları üzerine yaşasalar, yıllık safi gelirleri bütün lükslerine yeter de artar bile. Oysa taban tabana zıt her halleri ve hareketleri ile birbirlerini iten bu iki adam Seyit Sabri ve Mordohay, yanlız bir noktada tartışmasız birleşiyorlar.:

Daima daha çok kazanma ! Servet bir yerden sonra bütün dikişleri söküyor; ardından koşanları hep usul usul kanun dışında hem de fark ettirmeden beşeri olmayana götürüyor. Biri otuz beş yıllarında buhran sırasında, biri vergi zamanında, iki büyük iflas tehlikesi geçirdikten sonra firmasını kale gibi korumuş para avcısı iki canavar.

Bu canavarın işlerine burnunu sokanlar da Mahmut Bey gibi görüyorlar.

Mahmut ERSOY bir İnkilap çocuğuydu! Bir İnkilap Şeyhi idi.

Basını, diyor; parayla soysuzlaştırmak istiyor. Çünkü yanlız paranın kuvvetine inanıyorlar. Ahlak ölçülerini de yapan bu; saadet ölçülerini de. Daha çok kazanmak, daha zengin olmak için, iktidara mı gelmeli? Bunu açıklamaya kalkışan, ya besleyip evcilleştirecekler ya da kaba kuvvete başvurup, dize getirmeye çalışacaklar. Onların karşısında, her şeyden çok, halka ve fikirlere tutunmak gerekli. Halka ve devrimci fikirlere.

Bu böyle yürümez, Ümit! dedi. Bir şeyler yapmayı düşünmek gerek. Artık bir şeyler yapmayı düşünmek yeter, artık bir şeyler yapmak lazım. Gerekirse tehlikeli hatta ümitsiz, fakat sonrakilere örnek teşkil edebilecek, elle tutulur, gözle görülür hareketler! Onlar duruyorlar mı? Baksana çatal dişleri, çamurlu burunlarıyla, kurtlar gibi herşeyi göze alarak saldırıyorlar. Ete, ekmeğe, suya her şey onların pençeleri arasında kalıyor. Memleket bir kurt sofrasına döndü. Bu vaziyet karşısında, senin, benim, yapabileceğimiz pek fazla bir şey yok.

Fakat asıl, en önemli sözünü Ümit’i usulca öptükten sonra dudaklarını kulağına yaklaştırıp gizli bir aşk sözü gibi fısıltıyla söylemişti.

Memleket bir kurtlar sofrasına dönmüş ise isyan haktır.



 Not: İçerik, internetten alıntılanarak derlenmiştir…




YEŞİL GECE ÖZET

Yeşil Gece Özet

 (Reşat Nuri Güntekin)

KİTABIN ADI : YEŞİL GECE
KİTABIN YAZARI : Reşat Nuri Güntekin
KİTABIN YAYIN EVİ : İNKILAP KİTABEVİ Bağcılar / İSTANBUL
BASIM YILI : 2001

KİTABIN KONUSU :Toplumsal yönü ağır basan bu romanda, medresede yetişen, ancak sonra öğretmen okulunu bitirerek Ege Bölgesi’ ndeki bir kasabada , gerici ve çıkarcı birtakım güçlerle savaşan, idealist bir gencin serüveni ele alınıyor.Atatürk Devrimi’ nin o çoşkulu havası içinde, çok güçlü sezgi ve gözlemlerle kaleme alınmış bu kitapta, toplumumuzun o günkü büyük sorunları, yürekli biçimde tartışılıyor. Romanın en önemli kahramanı Şahin Hocanın kişiliğini oluşturan nitelikler, mücadelesi ve uğradığı yenilgilerin öyküsü sayılabilir.

KİTABIN ÖZETİ

Şahin Efendinin babası öldükten sonra, köyde çobanlık yaparak annesine bakmak zorunda kalmıştır.Bunun yanısıra medresede öğrenimi sürdürmektedir.Medresede gördüğü eğitiminde etkisiyle, onu hasta edecek kadar bir olay onun canını sıkmaktadır ki bu da ruhun ölümsüzlüğüne inanamamasıdır. Köydeki bazı hocalara danışır ve aldığı cevaplar hastalığını iyi edecek tarzda cevaplar değildir. Sonunda medreseyi bitirdikten sonra öğretmen okuluna girer. Ve mektep öğretmeni olarak mezun olur. Medreseden öğretmen okuluna geçmesinin nedeni şüphesiz ki orada verilen eğitim ve öğretim geri olmasından kaynaklanmaktadır. Okulu bitirdikten hemen sonra ilk tayin yeri belli olur. Ege Bölgesi’ nde Sarıova adında bir kasabadır. Bu kasabanın namını arkadaşlarından duyduğu kadarıyla bilmektedir. Çok geri kalmış, halkın sefalet içinde yaşadığı bir yer olduğunu billmektedir. Sonuda bavulunu hazırlayarak Sarıova’ ya gider.Köye vardığında burasını tam tahmin ettiği gibi bulur.Evler,binalar kısacası herşey harap bir haldedir.Neyse ki aslına bakılacak olursa o kadar da kötü değildir.

Köye geldiği ilk akşam onu köy halkı yemeğe davet ederler.Yemekte, köyde sözü geçen bazı hocalarla, muallimlerle tanışır. Onun bu köydeki görevi tebliğ edilir.Köyün ünlü mekteplerinden Emir Dede mektebinin başmuallimliğini yapacaktır. Onun bu göreve atanmasını çekemeyen bazı hocalar bundan hoşnut olmazlar.Şahin Efendi hocaların bu tavırlarından geleceği kestirebilmektedir.Yüz Temel Eser Özetleri, Kitap Özetleri, Roman Özetleri, Yüz Temel Eser, Özet

Şahin Efendite göre yapılacak ilk iş Emir Dede Mektebinin eski binasının yıkılıp yenisinin yapılmasıdır. Ama köy halkı özellikle Eyüp Hoca önderliğinde bir grup bu işi olumsuz karşılarlar. Şahin Efendiye karşı halkı kışkırtırlar. Bu durumda Şahin Efendiye çok iş düşmektedir. Bu yıkım işine bir süre ara vermesi gerektiğini düşünür. Şimdiye kadar hiç arkadaşlık kurmamış olan Şahin Efendi kendisiyle hem fikir olan Rasim ve Deli Necip ile arkadaşlık kurar.

Birgün Şahin Efendiyi çocuğu hafız çıkacak bir adamın yemeğine davet ederler. Şahin Efendi hafız çoçukla tanışır. Şahin Efendi Çocuğu çok hasta görür ve hemen hastaneye götürülmesini söyler. Çoçuğun babası ve oradaki hocalar çocuğun hiçbirşeyi olmadığını iddia ederler. Aradan birkaç dakika geçtikten sonra çocuk birden yere düşer. Herkes çocuğun başına toplanır. Ve çocuğun birkaç gün istirahat ettikten sonra hiçbirşeyi kalmayacağını söylerler. Aradam üç gün geçmeden çocuk ölür.Çocuğun annesi çok küçük yaşta mektepten alınarak hafız yapılmak istendiği için çocuğum öldü der.Şahin Efendinin yanına giderek durumu anlatır. Şahin Efendi de çocuğun annesiyle aynı fikirdedir.

Bu ölen çocuğun babası kısa bir süre sonrs küçük çocuğunu Emir Dede mektebinden alarak hafız yapmak istediğini söyler. Şahin Efendi bu olayı uygun görmez. Aynı durumunda bu küçük çocuğun başına geleceğini söyler.Adamın çucuğunu hafız yapmaktan başka çaresi yoktur. Çünkü maddi duraumları da çok kötüdür. Şahin Efendi bu durumr değerlendirip çocuğun hafız olmasının sakıncalı olduğunu ısrar ederek onu kararından caydırmaya çalışır. Adam sonunda yola gelir. Çocuğu mektepten almaz.

Kasabanın dilinde Şahin Efendi hakkında bazı söylentiler çıkar. Eyüp Hoca ve yandaşları Maarif müdürüne Şahin Efendiyi şikayet ederler. Şikayet şundan ibarettir: Çocuğunu hafız yapmak isteyen bir adamın çocuğunun mektepten ayrılmasına izin verilmediğinin ayrıca hafız da yapılmasının sakıncalı olduğudur. Maarif müdürü bu duruma çok sinirlenir ama şahin Efendiyi sevdiğinden ve görevini tam yaptığından dolayı olayın kapanmasını ister. Bütün kasaba bu olayla çalkalanır. Adam bu çıkan söylentilere dayanamayarak çocoğunu mektepten alır. Fakat hafız da yapmaz.Çünkü çocuğun annesi bu çocuğunu da kaybetmekten korktuğu için, çocuğun hafız olmasına gönlü razı olmaz. Şahin Efendi ile aynı fikirde olduğundan hemen onun yanına giderek durumu anlatır.

Şahin Efendiden yardım ister. Şahin Efendi bir plan bulur. Plan aynen şöyledir: Bu çocuk çok zayıf olduğundan hafız olması için daha yeterli yaşta plmadığını gösteren bir rapor almak.Kasabadaki bütün doktorları dolaşırlar ama hepsi de çocuğun hafız olmasında bir sakınca olmadığını söyler. Artık bu çocuk olayı kasabanın dilinden düşmüştür. Bir gece sabaha karşı tüm kasaba halkı yangın nedeniyle ayağa kalkar. Yanan yer Kelami Baba Türbesi olduğunu görürler. Bu türbe onlar için o kadar kutsaldır ki bütün dertlere deva, işsizlere iş bulan ve ve hastaları iyileştiren bir yer olarak bilirler.Bu yüzden burayı yakanlara kafir diye sokaklarda haykırırlar.

Ertesi gün araştırma başlatılır. Yangın akşamı türbe yaınlarında Mehmet Nihat Efendi adında bir öğretmen in görüldüğü ortaya çıkar. Bu öğretmen kimsenin etlisine sütlüsüne karışmayan birisidir. Ailesine bile yakın davranmayan ayyaş bir adamdır. İçkiliyken Her zaman Kelami Baba Türbesinin yakılması gerektiğini söylermiş. Elde bundan başka delil yoktur. Kasabalılar onun cezasını çekmesinin gerektiğini ön görür. Mahkeme neticesinde hapse atılır. Şahin Efendi bütün bu olanlara karşılık onun suçsuz olduğunu savunan nadir kişilerdendir. Yakın arkadaşları olan Rasim ve Deli Necip ile Durumu tartışırlar. Sonunda bir avukat tutmaya karar verirler.

Hiçbir avukat Mehmet Nihat Efendiyi savunmayı kabul etmez. Çünkü hepsinde kasabalıdan tepki görmek düşüncesi vardır. Uzun çabalardan sonra onu savunacak bir avukat bulurlar. Bir hafta sonra kadar kasaba komiseri Kazım Efendi durumu aydınlığa kavuşturur. Suçlunun Kelami Baba’ nın oğlunun olduğunu tespit eder. Gerçek araştırılır ve Kelami Baba’ nın oğlunun türbedeki değerli eşyeları çalarak daha sonra türbeyi ateşe verdiği anlaşılır. Gerçek anlaşıldıktan sonra Mehmet Nihat Efendi serbest bırakılır. Şahin Efendi kazandığı bu büyük zafer karşısında çok memnun olur. Eyüp Hoca ve yandaşları başarısızlıklarından dolayı az da olsa kasabanın güvenini kaybeder.
Bir mayıs günü kasaba top sesleriyle uyanır. Yunanlılar kasabaya istila etmeye hazırlanmakta olduğu anlaşılır. Zaten Böyle bir şey daha önce beklendiği için bazı aileler kasabayı terk etmeye başlamıştı.

Şahin Efendi, deli Necip ve Rasim burada kalarak sonona kadar mücadele etmeye karar verirler. İlk önce Rasim, daha sonra mühendin Deli Necip ölür. Özellikle Deli Necip onun gözleri önünde öldürülür. Bu olay onu çok sarsar. Kendisinin de bu uğurda ölmesi gerektiğini düşünür. Bu sırada Şahin Efendi acele karakola çağırılır. Karakolda kendisine Yunanlılar tarafından gönderilen bir emir tebliğ edilir. Bu emir aynen şöyledir :” Şafin Efendi sen kasabada sözü geçen bir zatsın. Yunan Devleti’ nin Müslümanlat hakkında kötü bir niyeti olmadığına dair ahaliyi inandır.” Şahin Efendi, ilk önce bu durumu yadırgar. Ama biraz düşündükten sonra sonra halk için faydalı olacağı kanısına varır. Böylece işgal ortadan kalkabilirdi.Bu teklifi kabul eder.Kılık değiştirek halkın arasında ve Yunanlılardaki gelişmeleri takip eder. Hakikaten de olaylar düşündüğü gibi gider. Yunan baskısı azalır.



Artık Şahin Efendinin yeşil gecesi ortadan tamamen kalkmış Sarıova kasabası düşmandan arındırılmıştır. Zaten halifelik de kaldırılmıştır. İnkılaplar yapılmaya başlanmıştır. Birgün Şahin Efendi kasabadan ayrılır. Kendine yeni bir hayat kurmak için başka yerlere gider. On yıl kadar başka diyarlarda çalışır.On yıl sonra Sarıova’ ya geri döner. Sarıova kasabasını çok değişmiş görür. Kendi eseri gibi saydığı Emir Dede mektebine gider.Başmuallime kendisini takdim eder. Başmuallim onu şöyle tarif eder:”Sen on yıl evvel Yunanlılara yaltaklık eden başmuallimsin.Senin bu kasabada yerin yok.” der.
Şahin Efendi kasabayı dolaşarak eski tanıdıklarını arar. Bu kişilerden de aynı tepkiyi alır. Artık kasabayı terk etmekten başka bir çaresi yoktur. Üzüleceği yerde sevinmektedir. Çünkü bütün emelleri gerçekleştirilmiştir. Yeni inkılaplar yapılmıştır.

KİTABIN ANA FİKRİ

Bir insan ne kadar azimli olursa üstesinden gelemeyeceği iş yoktır.En kötü şartlarda olsa bile.

KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ

Şahin Efendi : Romanın en önemli kahramanıdır. Geri kalmış bir kasabanın yenileştirilmesi için çok çaba sarfetmiştir. Çoğu zamanda azmi sayesinde başarılı olmuştur. Hakkında birçok söylenti çıkmıştır. Ama hepsini birer birer yenmiştir.

Rasim : Şahin Efendinin fikirlerini savunan nadir kişilerdendir. Deli Necip’ le birlikte Şahin Efendinin en yakın arkadaşıdır.

Mühendis Deli Necip : Şahin Efendinin en yakın arkadaşıdır. Şahin Efendiyle yenileştirme çabalarına girmiştir. Ama amaçlarını gerçekleştiremeden şehit olmuştur.

Eyüp Hoca : Çok yaşlı olmasından dolayı kasaba halkı ona saygı duymaktadır. Şahin Efendinin yapmak istediği her yeniliğe karşı çıkmıştır. Sonunda Şahin Efendiye Mağlup olmuştur.

Mehmet Nihat Efendi : Hayatta hiçbir kimseyle duygusal bağı kalmamış olan bu adamın en önemli özelliği görevinde başarılı olmasıdır. Kasaba mektebinde Fransızca öğretmenliği yapmaktadır. Hakkında asılsız söylentiler çıkmıştır. Bu söylentllerin aslı olmadığı anlaşılınca hapisten çıkmıştır.

KİTAP HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER

Kitap, bizim tarihimizi anlatmakla beraber , nasıl yenileşme çabalarının yapıldığını anlatmaktadır. Bütün zorluklara rağmen, Hepsinin üstesinden gelinmiştir. Kitapta çok fazla yabancı kelime kullanılmıştır. Oldukça sade ve akıcı bir dille yazılmıştır. Herkese bu kitabı okumasını tavsiye ederim.

YAZAR HAKKINDA KISA BİLGİ

Ünlü yazarlarımızdan Reşat Nuri Güntekin 26 Kasım 1889 yılında İstanbul’ da doğdu ve babası Doktor Nuri bey ‘ dir. Önce Çanakkale idadisinde okuyan Güntekin daha sonra İzmir ‘ de Fransız Frerler Mektebine devam etti.

Reşat Nuri Güntekin, 1912 yılında İstanbul Darulfünunu Edebiyat Şubesini bitirdikten sonra liselerde Edebiyat, Fransızca ve Felsefe okuttu. Milli Eğitim Bakanlığı Müfettişi olarak Anadolu ‘ nun çeşitli yerlerini Görme fırsatı buldu.
1939 ve 1943 yılları döneminde Çanakkale milletvekilliği yaptıktan sonra 1947’ de başmüfettişlik ve 1954’ te Paris Kültür Ataşeliği yaptı.

Romanları : Harabelerin Çiçeği (1918), Gizli El (1920) , Çalıkuşu (1922), Dudaktan Kalbe (1923), Damga (1924), Akşam Güneşi(1926), Ateş Gecesi (1942). Vb…

Hikayeleri : Gençlik ve Güzellik (1917), Tanrı Misafiri (1927), Leyla ile Mecnun ,Sönmüş Yıldızlar, Eski Ahbablar.

ESKİ HASTALIK ÖZET

Eski Hastalık

 (Reşat Nuri Güntekin)

KİTABIN ADI :  Eski Hastalık
KİTABIN YAZARI : Reşat Nuri Güntekin
KİTABIN YAYIN EVİ :  İnkılâp Kitapevi
BASIM YILI :  1996

KİTABIN KONUSU

Farklı kültürler çerçevesinde yetişmiş iki insanın hayatlarını birleştirmeleri sonucunda meydana gelen mutsuz bir evlilik; aşk, tutku, sadakat ve vefa kavramları çevresinde dönen olaylar kitabın konusunu teşkil etmektedir.

KİTABIN ÖZETİ

Züleyha, küçük yaştan itibaren annesiyle birlikte İstanbul’da yaşayan bir kızdır. Batı kültürünün yaşam tarzında büyüyen ve eğitimini bu yabancı okullarda tamamlayan Züleyha’nın babası Ali Osman Bey, subay olup bu yıllarda Anadolu’nun düşman işgalinden kurtulması için Millî Mücadeleye katılır. Züleyha’nın İstanbul’da geçirdiği yıllar aynı zamanda İstanbul’un düşman işgali altında olduğu yıllardır. Bu sebeple batı kültürünün etkisi burada yaygın olarak görülmekte ve İstanbul sosyetesi de bu yaşam tarzına ayak uydurmaya çalışmaktadır. Züleyha, dayısı Şevki Bey’in tanınmış kişilerden olması sebebi ile bu yaşantıdan uzak değildir hatta bu yaşayış biçiminin yaygın olması için uğraş verenlerden birisidir. Aradan birkaç yıl geçtikten sonra Millî Mücadele sona erer ve Ali Osman Bey, İstanbul’a geri döner.Yüz Temel Eser Özetleri, Kitap Özetleri, Roman Özetleri, Yüz Temel Eser, Özet



Fakat burada kalıcı değildir ve görevi gereği Anadolu’ya geri dönmesi gerekmektedir. Bu sefer ailesinden ayrı kalmak istemeyen Ali Osman Bey, ailesinin de kendisiyle birlikte gelmesini ister. Züleyha, tahsilini bahane ederek bir süre İstanbul’da kalmayı başarır fakat ilerleyen zamanlarda babasının ısrarlarına daha fazla dayanamayarak tahsilin yarım bırakır ve ailesinin yanına geri döner. Burasını kendisine bir zindan olarak gören Züleyha, bir süre kendisini odasına kapatır ve kimseyle konuşmaz. Yerli halka yaptığı kibirli tutumlarına ve onları hor görmesine rağmen buradaki insanların ona saygı gösterip samimî ve içten davranmalarına bir süre sonra alışır ve insan içine çıkmaya başlar. Baba sevgisine hasret olan Züleyha, artık vaktinin çoğunu babasıyla birlikte geçirmekte ve onun yaptığı kahramanlıkları, halkın onu ne kadar sevdiğini öğrenmekte ve babasıyla gurur duymaktadır. Bu süreç içimde babasının emir subaylığını yapmış olan ve babasının askerden ayrıldıktan sonra da görev yaptığı yerde yaşayan, buraların hatırı sayılır kişilerinden genç Yusuf ile tanışır.

Yusuf, Ali Osman Bey’e karşı gayet saygılı be savaş esnasında onunla omuz omuza çarpışmış Ali Osman Bey yaralandığında onu sırtında taşıyarak hayatını kurtarmış olan bir gençtir. Babası erken yaşta vefat edince babasından kalan çiftlik ve tarlalara bakmak onun sorumluluğu altına girmiştir. Dürüst ve içten tavırlarıyla Züleyha’nın hemen ilgisini çeken bu genç, Ali Osman Bey’in kızı olduğu gerekçesiyle Züleyha ile aynı ortamda bulunmaktan dahi kaçınır. Bu zaman zarfında Züleyha’nın annesi vefat eder. Artık İstanbul’a dönme umudunu tamamen yitiren Züleyha’yı babası ile Yusuf’un annesi olan Nefise Hanım teselli eder. Özellikle Züleyha’yı kızı gibi gören Nefise Hanım, Züleyha için bir dayanak olmuştur. Uzunca bir müddet kendine gelemeyen Züleyha’nın içinde bulunduğu bu psikolojik durum sona erince kendisini dünyadaki hiçbir şeyin mutlu edemeyeceğini her şeyin aslında boş olduğunu düşünmeye başlar. Daha sonra babasının da isteği üzerine Yusuf ile evlenir.

Farklı dünyaların temsilcileri olan Yusuf ile Züleyha’nın evliliği Züleyha’nın farklı tutum ve yaklaşımları sebebi ile çekilmez bir hâl alır. Züleyha’nın amacı; kendince modern çağın gereklerine göre kocasının davranışlarını değiştirmektir. Fakat bunu yaparken kalp kırıcı hırçın e söz dinlemeyen tavırlarını ortaya koymakta, eş durumundaki insanların samimiyetini asla göstermemektedir. Varlıklı bir ailenin oğlu olan Yusuf ise, hükmetmeye alışmış modern öğretim hayatına rağmen bu yaşam tarzını benimsememiş, dürüstlük ve sadakat kavramlarından asla taviz vermeyen bir şahıstır. Karısının bu tutum ve davranışlarına bir anlam veremeyen fakat ona karşı olan saygısından sesini çıkarmayan Yusuf aslında eşini çok sevmekte fakat bu sevginin karşılığını göremediği için yakınmaktadır. Züleyha, yaptığı evliliğin sadece bir mantık evliliği, aşk, sevgi gibi kavramların ise romantik edebiyattan kalma eski bir hastalık olduğunu düşünmekte ve davranışlarını da bu çerçeve içinde sürdürmektedir.

Bu sıralarda Ali Osman Bey de vefat etmiş ve Züleyha’yı kocasından başka burada tutacak hiçbir bağ kalmamıştır. Kocası ile yaptığı bir tartışmada evliliklerinin zaten böyle devam edemeyeceğini ve boşanmak istediğini belirtir. Bunun üzerine mahkemeye başvurulur. Mahkeme, boşama belgesinin bir yıl sonra verileceğini aralarındaki bu durumun bir yıl daha devam edeceğini ilan eder. Bu karar üzerine tekrar İstanbul’a dönen Züleyha, dayısı Şevket Bey’in de teşviki ile eski hızlı yaşantısına geri döner. Bir gece yabancı bir erkekle geçirdiği trafik kazasını yaralı olarak atlatan Züleyha’nın bu durumu gazetelere birinci sayfadan girer ve tüm İstanbul sosyetesi bu durumu konuşur. Dayısı tanınmış bir şahsiyet olduğundan bu skandalın kendisinin itibarını sarsacağından korkarak apar topar İzmir’e yerleşir. Bu esnada Züleyha hala hastahanede kalmakta ve içinde bulunduğu bu utanç verici durumdan nasıl kurtulacağını bir daha arkadaşlarının yüzüne nasıl bakacağını düşünür. Tüm bunların yanı sıra artık İstanbul’da kimsesi de kalmamıştır.

Züleyha, hastaneden kendisini birisinin almaya geldiğini öğrendiğinde şaşırır. Hatta bu kişinin Yusuf olduğunu öğrenince küçük bir şok geçirir. Artık eş durumunda olmamalarına rağmen Yusuf, İstanbul’a gelerek Züleyha’yı hastahaneden alır ve özel bir vapurla Gölyüzü’ne geri dönmek için yolculuğa çıkarlar. Yolculuk esnasında Yusuf, Züleyha’nın rahat etmesi için elinden gelen her şeyi yapar. Hatta yol üzerindeki tüm sahil kasabalarına uğrayarak Züleyha’ya buraları gezdirir. Bu vapur yolculuğunda evli oldukları zamanlara göre daha bir mutlu ve anlaşma içinde görünen Züleyha ile Yusuf arasında her ikisinin de birbirinden saklamaya çalıştıkları bir yakınlaşma göze çarpar. Nihayetinde Gölyüzü’ne ulaşırlar ve burada Züleyha, Nefise Hanım tarafından sanki hiçbir şey olmamış gibi karşılanır. Bu durum Züleyha’nın dikkatinden kaçmaz ama Nefise Hanım’dan bu olay karşısında utandığı için hiçbir şey diyemez. Ardan birkaç ay geçtikten sonra Yusuf elinde mahkeme kararı ile eve döner. Kararda verilen bir yıllık müddetin dolduğu artık tamamen özgür iki insan oldukları ve bununla birlikte Yusuf’un bir miktar nafaka ödemesi gerektiği belirtilmektedir. Züleyha, bu kararı duyunca artık burada duramayacağına karar verir ve İstanbul’a geri dönmek ister. İstasyonda kendisini İstanbul’a götürecek olan treni beklerken Yusuf’a kendisini niçin hastahaneden aldığını bunca rezilliği temizlemek için uğraştığını ve tüm bunlara kendisine yüz vermeyen birisi için neden katlandığını sorar. Yusuf ise tüm bunları yapmasının tek sebebinin Ali Osman Bey’in adının lekelenmesine gönlünün razı olmadığını, yaptığı her şeyin Ali Osman Bey’e karşı duyduğu saygıdan dolayı olduğunu belirtir. Bunun üzerine Züleyha gözyaşları içinde trenine biner ve yola koyulur.

KİTABIN ANA FİKRİ

İnsan ilişkilerindeki en önemli husus karşılıklı sevgi ve saygıdır. Tüm bunların ötesinde eğer ilişki içinde bulunduğumuz kişi hayat arkadaşımız ise bu bağların daha da kuvvetlendirmemiz ve bunların yanı sıra aşk, sadakat ve vefa kavramlarını da benimsememiz gerekir.

KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ

OLAYLAR

Kitaptaki olaylar çok iyi kurgulanmakla beraber yapılan tasvirlerle daha da kuvvetlendirilmiş, olayda gerçek dışı diye nitelendirebileceğimiz hiçbir öğeye yer verilmemiştir. Olaylar abartısız olarak anlatılmıştır.

KİŞİLER

ZÜLEYHA: Çevresindeki kişilerden ve olaylardan kolaylıkla etkilenebilen, yabancı okullarda aldığı eğitim sebebiyle bu yaşam tarzını benimsemiş birisidir. Bu özelliğini kullanarak insanlar üzerinde otorite kurmaya çalışır ve yersiz gururu nedeniyle karşılıklı ilişkilerde başarısızdır.

YUSUF: Avrupa’da bir süre yaşamasına rağmen bu yaşam tarzını benimsemeyen ve Millî Mücadele yıllarında özellikle Fransızlara karşı Ali Osman Bey ile birlikte çarpışan bir gençtir. Ali Osman Bey’i çok sever ve onu babası yerine görür. Gelenek ve âdetlerine oldukça bağlı olan Yusuf, Züleyha’yı çok sever fakat bu sevgisinin karşılığını göremediğinden sadece Ali Osman Bey’e duyduğu saygıdan dolayı kızını bu utanç verici durumdan kurtarır.

ALİ OSMAN BEY: Memleketini ve insanları çok seven buna karşılık halkın saygısını kazanmış bir komutandır. Savaş esnasında ailesiyle birlikte olamaz fakat savaştan sonra ailesini bir arada tutmak ister. Kızı Züleyha’nın modernleşmek görüntüsü altında insani duygulardan uzaklaşmasına engel olmak ister.

KİTAP HAKKINDAKİ ŞAHSİ GÖRÜŞLER

Kitap konusu ve olayları itibarıyla oldukça sürükleyici, bilgilendirici ve düşündürürcü olup Reşat Nuri GÜNTEKİN’in ustaca kaleme aldığı bir eser niteliğindedir. Bütün arkadaşlarıma tavsiye ederim.

KİTABIN YAZARI HAKKINDA KISA BİLGİ

Reşat Nuri GÜNTEKİN, 1889’da İstanbul’da doğdu. Edebiyat Fakültesi’ni bitirdi. Liselerde öğretmenlik, müdürlük, Millî Eğitim Müfettişliği, Paris Kültür Ataşeliği yaptı. UNESCO’da Türkiye’yi temsil etti. Romanları, hikâyeleri, tiyatro eserlerinin yanı sıra çeşitli çevirileri de vardır.